Yargı ve İktidar’da Şefaat

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 20.05.2024 08:03
YAZI
A
 “Evrensel haklar” diye nitelenen şeyler, batı dünyası hukuk literatürüne çok sonraları girmiştir. İslam inancında ise, “hak ve hukuk” kavramı insanlık tarihi kadar eskidir. İlahi vahye dayalı bütün dinlerde, bunlar hep var olagelmiştir.
Mal-mülk edinme ve bunların korunması, İlahi dinlerin teminatında olan temel unsurlardan sayılır. Çünkü, mülkiyet hakkı en temel insan haklarından biridir. Malın korunması yanında, nefsin korunması, aklın korunması, ırzın korunması ve dinin korunması da temel haklardan sayılmıştır.
***
Ayeti hatırlayalım:

“Birbirinizin mallarını batıl (gayr-ı meşru) yollarla yemeyin ve günaha girerek bile bile inanların hakkını yemek için o malları kullanarak yetkililere ulaşmayın.”(Bakara/188).
Batıl, “karşılığı olmayan şey” demektir ve hakkın zıddıdır.
Hakkın ortaya çıkmasıyla batıl zâil olduğu (kaybolup gittiği) gibi, Hakkın ortadan kaybolmasıyla da batıl açığa çıkar. Hakkın olmadığı yerde haksızlık, adaletsizlik, hukuksuzluk, yolsuzluk, hırsızlık, çalma, çırpma…vs. baş gösterir.
İnsan emeği kutsaldır. Bu emeğe saygı duymak gerekir. Meşru yollarla elde ettiği kazanç ise helaldir ve saygındır. Bu emeği ve hakkı ortadan kaldırmaya kimsenin hakkı olamaz. Olduğu taktirde, bu hareketin adı “batıl yol” dur.
***
Ayetin ikinci kısmı, daha çarpıcıdır. Çünkü, bu emek ve hakkın bazılarınca türlü yollar kullanılarak insanın elinden alınması gündeme getirilmektedir.
Hakkı, hukuku, adaleti yerine getirmekle görevli kişilere ulaşarak onlara etki etmek, yönlendirmek, yanlış bilgi ve belgelerle masum insanları mağdur etmek ayetle yasaklanmaktadır.
Yargıyı yanıltmak için sahte delil düzenlemek, rüşvet, torpil, baskı gibi yollarla resmi makamları kullanmak ve böylece kararları etkileyerek haklıyı haksız, haksızı da haklı çıkarmak; “batıl”ın ta kendisidir. Bunu yapanlar, kim olursa olsun asla himaye görmemeli, cezasız kalmamalıdır.
Ünlü müfessirlerimizden İmam Razi şöyle der:
“Kova, kuyuya su çıkarmak amacıyla sarkıtılır ve su çıkartılır. Rüşvet de kova gibidir. Yargı ve iktidar mensuplarına lehte karar çıkartmak için verilir ve karar çıkar.”
Razi’yi bu açıklamaya sevk eden sebep; yukarıdaki ayetin metninde geçen “tüdlû” fiilidir ve sözlük anlamı “kova sarkıtmak” tır. Çünkü, aynı kelime Yusuf suresinin 19.ayetinde de geçer ve bu anlamda kullanılmıştır.
Buna göre, yargıyı yanıltmak adına kullanılan tüm argümanlar, verilen somut ve soyut tüm varlık ve hediyeler, tek kelimeyle “rüşvet”tir. Rüşveti alanın da verenin de lanetlik olduğu bilinmelidir. (Tirmizi,ahkam,9).
Rüşvet’le oynamak; ateşle oynamakla eş değerdir, er veya geç kişiyi yakar.
***
Sahabe’den Zübeyr, hırsızlık yapan birisi için affedilmek üzere şefaatte bulunmak istemişti.
Orada bulunanlar: “Dur bakalım, dâvâ hakime intikal etsin de öyle şefaatçi olursun” dediler.
Bunun üzerine Hz.Zübeyr onlara şöyle seslendi:
“Dâvâ hakime vardığı zaman artık şefaat edene de, edilene de Allah lânet etsin.”(Büluğu’l-Meram,4/47).
Ortalığın toz duman olduğu bu hengâmede, varın gerisini siz düşünün.

ETİKETLER:

Mehmet Emin PARLAKTÜRK

Mehmet Emin PARLAKTÜRK

Yazarın Diğer Yazıları