Atilla İlhan'ı Anlamak

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 19.05.2024 11:53
YAZI
A
 O’na veda edişimizin 8. Yılında  Belgin Sarmaşık’ın derlediği  ‘Attilâ İlhan’a Mektuplar adlı kitabı yeniden okuyorum.

Kitap,  Aziz Nesin’den Buket Uzuner’e, Özdemir İnce’den Murat Belge’ye, Doğan Hızlan’dan, Hilmi Yavuz’a; Kemal Sülker, Mehmet Ali Aybar, Orhan Kemal, Doğan Avcıoğlu, Niyazi Berkes’e kadar geniş bir yelpazede yeralan isimlerin Attilâ İlhan’a yazdığı mektuplara yerveriyor.

1960’lar ile 80’ler arasında, 27 Mayıs dönemi ile 80 darbesi arasındaki 20 yıllık döneme ait bu mektuplar,  hem döneme, hem kişilere tanıklık ediyor.

Bugün herbiri bilim kültür dünyamızda belli yere sahip bu kişilerin 12 Mart ile 12 Eylül arasında  İlhan’a yazdıkları bu mektupların,  sağlığında yayınlanmasını

Attilâ ağabey şu sözlerle gerekçelendirmişti:

“Önemli olan ‘aydın’ ve ‘sanatçı’nın hem fikirleri hem kendi kendisiyle ‘tutarlı’ olmasıdır…

Mektupları, öteki tarafa gitmeden yayınlama sebebim, dünyadan el etek çekince, mektubu yazanların itiraz ya da düzeltme hakkının kalamayacak olması.. Mektubu alanın cevap hakkının da  ortadan kalkacağı…Aslolan ‘hayattır’ ama, hayatın ‘yansıtılması da bir o kadar önemli: ‘Riya payı’ nedir, o anlaşılır…”

 

Mektuplar hem ‘riya payı’nı hem de  savrulan kimlikleri bugün daha çok gözler önüne seriyor.. Kimileri, sağlığında,  odasından çıkmazken, ölümünden birkaç sene sonra yalan yanlış iddialarla bülbül kesildiler. Odasında saatlerce otururken, aynı panellerde  konuşurken, aynı gazetelerde  dergilerde yazarken  eleştirilerini neden dillendirmediler, yazmadılar çizmediler, merak konusu..

Bir kısmı, dönekliğin en üst mertebesine çıktılar, bir kısmı  iktidarların  canı ciğeri oldular, bazıları da bu milletin beynine ve gönlüne kazındılar..  Mektuplar  20 yıllık bir dönemde Türk “aydınlarının” kaydı. “Riya”nın ve kültürel yabancılaşmanın da.

Bugün, farklı cephelerden artan  saldırı ve  karalama kampanyalarına maruz kalması, Attilâ İlhan’ın eserlerinin hala ne kadar  etkili olduğunun  kanıtı!.  O olacak olanları çok seneler önce yazmış, ölümünden sonra atıp tutacak olanların ruh hallerini de mektupların tanıklığında ortaya koymuştu.

Onu kaybedeli 8 yıl oldu.

Tv 8’deki mutad Salı   toplantılarından birinde, ‘kıskançlık’  ve ‘toplumsal dönüşüm’ içinde yoğrulan Türk aydınının ‘çıkmaz’larından sözetmişti..

Çeşitli  akımların  Türkiye ‘şube’lerinin ve ‘tercüme ilerici’lerinin,   birbirlerine atıp tutmaktan öteye gidememesini,   halktan uçurumlarla ayrılmış  olmalarına bağlamıştı.. Yıllar ve yıllardır, birbirini  ‘ajan’, ‘polis’, ‘muhbir’, ‘Rusçu’ ‘Çinci’, ‘Batıcı’ olarak suçlayarak  vakit geçiren  zevatın,   halkla olan ilişkisinin  ne kadar “uzak” olduğuna dikkat çekmişti.

Halk ile arasında uçurumlar olan bu vatanın ‘aydınları’ ,  Batılı düşünürlerin tuttuğu aynada kaybolmuşlar, ülkeleri için sentez oluşturamadıklarından bir türlü ‘yerli’ olamamışlar ve   birbirlerini “yiyerek”  ayrı bir tür olarak hayatlarını sürdürüp sona erdirmişlerdi. Halkına olabildiğince yabancı bir “tür” idi onlar.. Kendi küçük  dünyalarında halkla hiç temas etmeden yaşarlardı..

Attilâ ağabeye göre ‘yüzyıldır  Türk aydınının havada konuşup havanda su dövmesi’nin nedeni  hareket noktasının yanlışlığıdır:

“Bizde, HAREKET NOKTASI  ‘üretim gücü’  yani işçiler  olacağına  hep aydınlar olmuştur.  Onlar da ilericilikle batıcılığı karıştırdıklarından,  işçilerin ve halkın güveninden uzaktır!”

Aydının ,  halkla,  işçi sınıfıyla buluşamadıkça,   ‘sonuç’ alınamayacağını  Atatürk’ün sözleriyle anlatmıştır:

Milletimizin, tarihini ruhunu ananelerini doğru sağlam dürüst bir bakışla görmeliyiz….Memleketi kurtarmak için, halk ve aydınların arasındaki ayrılık durdurulmalı, mutabakat sağlanmalıdır. Bunun için halkın biraz daha hızlı yürümesi, aydınların da çok hızlı gitmemesi gerekir. Lakin halka yaklaşmak ve halkla kaynaşmak, daha çok aydınlara düşen bir görevdir” M.K. Atatürk 20 Mart 1923

İşte Attilâ İlhan bunu başarmıştı.   Şimdi sıra bizde.. Bu uzun bir süreç  ama sabırla onun gösterdiği yolda ilerleyeceğiz.

Sevgi, saygı ve minnetle  Attilâ ağabeyimizi  anıyoruz..

ETİKETLER:

Banu Avar

Banu Avar

Yazarın Diğer Yazıları