ABD'nin irade zaafının bedeli

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 20.05.2024 06:28
YAZI
A
 "Türkiye'nin yalnızlaştığı" söylemi henüz bitmedi. Bu söylem, dış politikada sıfır duyarlılık içindeki ana muhalefetin ana dış politika dayanağı haline de geldi.

Türkiye'nin Suriye'deki insani hassasiyeti, Mısır'daki demokratik hassasiyeti de, yeterli karşılığını bulmuş değil. Her ikisi de "aşırı" bulunuyor ve AK Parti iktidarının"İslamcılık" eksenine oturduğu düşünülen dış politika saplantısının yansıması olarak görülüyor.

Bu, o kadar etkin bir zihni savrulma ki, Kılıçdaroğlu, Doğu'ya dönüp "Biz Osmanlıcılık hayallerine karşıyız" diyor, Batı'ya dönüp, "Bunların gözü Ortadoğu'da, gerçekten Batı-AB kriterlerine samimiyetle bağlı değiller" diyor. Böylece Doğu'nun ve Batı'nın, Türkiye'ye karşı kuşkularıyla bütünleşme yoluna giriyor.

Bu arada iş, Suriye'de kimyasal silah kullanma noktasına kadar ulaşıyor. Kafalar, henüz Esed'le Suriye muhalefeti arasında tercih yapamadığı ve bu, Türkiye'deki muhalefet misyonu açısından daha iyi geldiği için "Acaba kimyasalı kim kullandı" sorusuyla oyalanılıyor. Buna bir de "Dünyanın gözü üzerinde olduğu, üstelik BM heyeti Suriye'de bulunduğu bir sırada Esed bu işi yapar mı, bu kadar akılsız mı" muhakemesi eklenince, kimyasal kullanma suçu rahatlıkla ortada kalabiliyor.

Obama'nın zaafı katliam getirdi

Hem "yalnızlık" temaları hem de "Kimyasalı Esed kullanmış olabilir mi" soruları etrafında bir sağlıklı değerlendirmeyi, yazılarında, Washington'ın da nabzını iyi tutan Ömer Taşpınar,Sabah'ta yaptı. "Aslına bakarsanız, Türkiye Suriye konusunda hiçbir zaman yalnız kalmadı" tespitinden sonra, Washington'ın tavrını "prensipsiz yalnızlık" olarak niteleyen Taşpınar, şu sıralar ABD'nin bu tavrının da sona ermekte olduğunu belirttiği yazısında, "Esed bu ölçekte kimyasal silah kullanmak gibi bir hataya neden düştü" sorusuna "Temel neden Obama'nın sabrını yanlış okuması" diye başlayan bir cevap geliştiriyor. Taşpınar şunları yazmış:

Diren Türkiye'nin kalbi

"Bu konuda Esed'i anlayışla karşılamak gerekiyor, çünkü Obama gerçekten de çok pasif davranarak bu yanlışlara zemin hazırladı. Esed bundan üç ay önce ilk kez kimyasal silah kullandığında, Washington sözüm ona politika değiştirdi ve direnişe askeri destek kararı aldı. Ama aradan geçen bunca zamana rağmen ABD'den direnişe ciddi bir askeri destek gelmedi. Verilen sözler hep masada kaldı. İran'da iktidara yeni gelen Ruhani yönetimine şans verme ve Rusya ile yeni Cenevre süreci adına Washington pasif kalmayı tercih etti. Sonuçta olan, Obama'nın inandırıcılığına ve caydırıcılığına oldu.

Esed açısından belki de bütün bunlardan daha önemlisi Obama'nın Mısır'daki katliamlara sessiz kalışı oldu. Bu durum Esed'e Washington'da belkemiği olmayan, reelpolitik adına her zaman statükoyu tercih eden, içine kapanık bir Demokrat yönetim olduğunu bir kez daha bütün çıplaklığıyla hatırlattı. Esed riski göze alarak büyük bir kumar oynadı. Cephede son zamanlarda işler rejim açısından iyi gitmediği için halkı terörize edecek ve kitlesel korku yaratacak bir hamleye ihtiyaç duydu Esed. Vurdumduymaz Obama yönetimi buna da ses çıkarmaz diyerek kimyasal silah düğmesine bastı. Evet, şimdi top Obama'da. Bütün dünya Washington'ın Suriye konusundaki 'prensipsiz yalnızlığı'nı bozmasını bekliyor. BM tıkanmış olsa da NATO hazır. Kosova tipi müdahale kapıda." (Sabah, 26 Ağustos 2013)

1990'lar hatırlanırsa Türkiye, o zaman da Bosna ve Kosova'da dünyanın vicdanını harekete geçirmek için çırpınıyordu. Diplomasi olarak yalnızdı, ama insani hassasiyet açısından milyarların vicdanının sözcüsü idi.

Bugün de öyledir. Onun için "Diren Türkiye'nin kalbi" demek lazım. Ve "İyi ki böyle bir Türkiye var" demek lazım.
ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları