Her şey MİT kontrolünde mi ?

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 20.05.2024 05:48
YAZI
A
 "İmralı'ya konulduğundan beri 24 saati kameraya alınıyor" dedi bir devlet adamı bana.

Sürecin bütün safhalarında MİT var. "Süreç" diye bir şeyden söz ediliyorsa, bunun başlangıcından şu ana
gelinceye kadarki bütün serencamı, MİT'in onayından geçmiş olmalı.

Süreci MİT'in güttüğü söylenebilir.

Hükümet görüşme yapmıyor ama sürece sahiplenildiğine göre, hükümetin de bütün safhalardan bilgi sahibi olması ve sürecin kendi inisiyatifinde yürüdüğünden emin bulunması gerekiyor.

Öcalan'ın BDP heyetleriyle görüşmesi de MİT'in nezaretinde yapılıyor.

Öcalan üç mektup yazıyor ve bunları muhataplarına ulaştırma işini, mesela BDP heyeti değil de, MİT üstleniyor. Bu da MİT'in arzusu.

Buna göre, Öcalan'ın mektupta yazdığı şeyler de MİT'le, dolayısıyla hükümetle mutabakata varılmış şeyler olmalı.
Bütün bunlardan, görüşmelerin Başbakan'ın ve yakın danışmanlarının ifade ettiği gibi "silahların bıraktırılması ve silahlı grupların ülke dışına çıkması" niteliğinde olduğunu, Öcalan'ın da, "merkez adam" olarak bunu kendi cenahına bildirme noktasına geldiğini mi okumalıyız?

Mektuplarda ne var?

Kulis bilgilerinin bir bölümünde, evet kademeli olarak böyle bir süreçten söz ediliyor ama bilgilerin bir başka boyutunda, öteden beri sorulan "Ne karşılığında" sorusunun cevabı niteliğinde, hükümetçe atılacak "Kürt sorunu"nun çözümüne ilişkin adımlara işaret ediliyor.

Burada da KCK'lıların salıverilmesinden yerel yönetimlere özerkliğe kadar bazı maddeler sayılıyor.

Bu ikinci kısım, genelde hükümet cenahının açıklamalarında yer almıyor. Medya yorumları ve kulis bilgilerinde bunları okuyoruz.

Şöyle bir algı ortaya çıkıyor:

Hükümet, kendi tabanının ve ülkenin diğer kesimlerinin hassasiyetini kolluyor, birileri de Öcalan'ın hitap edeceği alanın "Yoksa aldatılıyor muyuz" duygusuna sürüklenmemesini gözetiyor.

Cengiz Çandar Radikal'de Diyarbakır izlenimlerini anlatırken "Fırat'ın doğusu''nda sürece ilişkin soğukluk ve mesafe bulunduğundan bahsediyor ve "Hükümet ya da Öcalan -evet Öcalan- tarafından aldatılma kaygısı" taşındığını belirtiyor.

Devletin elinde tutsak mı var?

Hassas bir süreç yaşandığı muhakkak.

"Herkes diline dikkat etsin" söylemleri hem AK Parti'de hem BDP-Öcalan cenahında tekrarlanıp duruyor.

Ama mesela, İmralı'dan ilk mesajı nakleden Pervin BuldanÖcalan'ın ağzından, "Devletin ve PKK'nın elinde de tutsaklar var" cümlelerini söyleyiveriyor. Sıcağı sıcağına altı çizilmeyen bu ifadeler, sonra mercek altına alınıyor ve mesela CHP lideri Kılıçdaroğlu tarafından "Kim bu devletin elindeki tutsaklar" sorusunun seslendirilmesine yol açıyor. Kılıçdaroğlu orada durmuyor ve "Eğer hapisteki terör örgütü mensupları kastediliyorsa bu asla kabul edilemez, çok tehlikeli bir yaklaşımdır"tepkisini gösteriyor.

Bu, terörle mücadele -savaş, gerilla- terörist ayrımı alanındaki çok temel yaklaşım ve terminoloji farklılığının bir uzantısı.

Öcalan bu dili, sürdürülen görüşmelerin kendisinde oluşturduğu müzakere mantığı çerçevesinde çok tabii olarak kullanmış olabilir. Ama "Acaba MİT de görüşmeleri bu mantık içinde mi sürdürmektedir ve bu mesaj da
MİT'in denetiminden geçti mi"
 sorusu sorulacaktır.

3 mektup. Kandil'e, BDP'ye, kamuoyuna... Muhtevaları açıklandığında, İmralı'daki görüşmelerin çerçevesi daha iyi anlaşılacaktır. Dileyelim, barış umudunu güçlendirsin ve zihinleri bulandıracak bir şey çıkmasın.
ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları