Aşamalar kompleksi

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 20.05.2024 04:20
YAZI
A
 Çekilme kararına uyulacağı Kandil'ce de açıklandı. Buna göre çekilme 8 Mayıs'tan itibaren başlayacak.

Karayılan'ın da seslendirdiği husus şu:

Bu sadece bir başlangıçtır. İkinci safhada demokratik reformların gelmesi planlanmıştır. Üçüncü safha normalleşmedir. Silah en sonra bırakılacaktır.

Bu epeydir seslendirilen bir görüştür. Ancak bu görüş üzerinde hükümet cenahının herhangi bir açıklaması yok. Hatta "Şu ana kadar silahların çekilmesinden başka bir şey konuşulmadı" tarzında açıklamalar var.

BDP cenahı (mesela Demirtaş) "Demokratik adımlar atılmazsa çatışma devam eder"cümlesini bile kullanıyor.

Medyada ise, "İkinci aşama demokratik reformların yapılması" görüşü, "Olmazsa çatışma çıkar" boyutu ilave edilmeksizin geniş biçimde tüketiliyor.

Cumhurbaşkanı Gül ise, "Silahlardan vazgeçmek sadece Türkiye içinde değil dışında da silahlardan vazgeçmekle olur" sözüyle muhtemelen ilk safhayı daha farklı bir boyuta taşımış bulunuyor.

Mümkün mü? 

Bu manzaraya baktığımızda ortada ya uzlaşılmamış bir alan bulunduğu ya da bizim bilmediğimiz bir uzlaşma olduğu sonucu çıkıyor.

Ancak durumu demokratik reformların yasal çerçevede yapılabilme imkânı açısından değerlendirdiğimizde, hükümetin diyelim İmralı müzakerelerinde Öcalan'a "İkinci aşamada şu demokratik adımlar atılır" yönünde bir söz verebilme ihtimalinin bulunması mümkün görünmüyor.
Yani hükümet açısından birtakım reform girişimleri gerekli görülse bile bunların Meclis'ten çıkmasının çantada keklik olmadığı gerçeği göz önüne alınırsa hangi sözler verilebilir ki?

Ya da şöyle: İçeriden silahlar çıkmış olsa dahi dışarıda ikinci aşamanın gerçekleşmesini bekleyen, olmadığı takdirde içeri yeniden girecek olan silah hâlâ siyaseti hormonlayan bir nitelik taşıyor olmayacak mı?

Mesela şöyle düşünelim: TSK orada siyaseti gözetliyor ve Meclis'te canını sıkan bir şey olduğunda devreye gireceğini ima ediyor olsa, bu kabul edilebilir mi?

Gerçekler

Bir: AK Parti Meclis'te her şeyi yapabilecek bir çoğunluğa sahip değil.

İki: Kanun yapmak adına böyle bir çoğunluğa sahip olsa bile, millet nezdinde mutlak tepki doğuracak bir düzenlemeye gitmeyi düşünemez. Çünkü yarın sandıkta hesap vermesi ya da kamuoyundan alacağı tepkiyi dikkate alması kaçınılmaz.

Üç: Aynı mantıkla, AK Parti'nin sadece BDP ile yapacağı ittifaklarla anayasa-yasa değiştirmek, bizatihi AK Parti'nin tabanında tepki görecektir.

Dört: AK Parti, parlamentodaki bütün gücüne ve seçmen nezdindeki yüzde 50'lik ağırlığına rağmen toplum hassasiyetini en çok gözeten bir siyasi yapıdır. Bu oy potansiyelini harcamayı en son düşünecek lider Erdoğan'dır. Baldıran zehri içecekse bile bunun AK Parti'nin intiharı pahasına olmasını kabul edemez. Çünkü bu, Türkiye'nin hayrına olmaz.

Doğru olan

Türkiye'nin demokratik reformlara ihtiyacı var mıdır?

Kesinlikle vardır.

Ben Anadolu gezilerimizde diyorum: "Kürtler'in de ciddi sorunları var Türkler'in de... Cumhurbaşkanı ve başbakan eşlerinin başörtüleri çok yakın zamanda ancak normalleşebildi. O da fiilen. Daha 5 yıl önce AK Parti hakkında kapatma davası açıldı. Bunlar normal mi?"

Türkiye demokratikleşme yolunda adımlar atmalı. Ama bunu, Meclis'in genel program akışı içinde yapmalı. Ve bütün partilerin katılımı ile yapmalı. Asla terör örgütünün silah hesabına bağlı olarak değil.

Türkiye, TSK'nın siyasete müdahalesini önlemeye çalışırken, PKK'nın silahını Meclis üzerinde gölge olarak kabul edemez.
ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları