Kayseri'de organize işler

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 20.05.2024 04:41
YAZI
A
 Güne iki koldan üç şehit ailesini ziyaretle başlıyoruz. Bunlar çok ruhaniyetli geçiyor. Anneler var, babalar var, ağabeyler, yengeler var. Acılar yüzlere, yüreklere yansımış. Ama Anadolu insanının o destansı misafirperverliğiyle ikramlarda bulunuyorlar. Çaylar, kahveler, börekler hazırlamışlar, ikram ediyorlar. Sonra da dualar:

- Geç kaldı bu, diyorlar. 15 senedir böyle bir süreci bekliyorduk, diyorlar. 30 senesi heba oldu memleketin.

- Benim yarı tarafım gitti, diyor bir anne, diğer insanların yarısı da gitmesin. Biz yandık başkaları da yanmasın.

- Allah'ım memleketi terör belasından kurtar, diye yansıtıyor yüreğinin sesini.

Sonra bir şehit derneğini ziyaret ediyoruz. Başkanı benim hemşehrim çıkıyor. Maksadımız yaşanan acıları paylaşmak, sürecin içinde onları hep bir hassasiyet noktası olarak görmek ve varsa kaygılarını, endişelerini tespit etmek. Bunları anlatıyoruz.

Başkan, en başta Akil İnsanlar Heyeti içinde derneklerden bir temsilci bulunmamasını eleştiriyor, sonra da sürece karşı olduklarını ifade ediyor. Biz de "İşte bunların Ankara'ya duyurulmasına da vesile olmuş oluyoruz" diyoruz. Ama bu arada, zaten tıka basa dolu olan odanın arka taraflarından öfkeli sesler yükselmeye başlıyor. Başkanın sesi kayboluyor, görüşme ortamı zehirleniyor ve kalkıyoruz. Bu güzel değil. Bana göre bizim ziyaret ettiğimiz şehit aileleri dünyasına çok yabancı bir iklim bu ortam. Başka şeyler karışmış oraya. Dilerim başka şehit derneklerinde olmaz bu.

Üniversitelerde

Sonra üniversiteler. Önce Melikşah, sonra Erciyes.

Melikşah'ta öğretim üyeleriyle öğrencilerin katıldığı bir toplantı. Öğrencilerden sorunla, süreçle ilgili akla gelebilecek hemen hemen her soru soruluyor. Ve arkadaşlarımız her birini teker teker cevaplandırıyor. Buradan Doğu Ergil Hoca'nın bir cümlesini not ediyorum:

- Mesele, Kürt meselesi değil, sistem meselesi.

Ardından Erciyes'e geçiyoruz. Burada öğretim üyeleri ile buluşuyoruz, öğrenciler yok, onlarla da sonra bir gün buluşacağız. Burada Rektör Prof. Dr. Bedrettin Keleştimur'un çok güzel bir sunumu oluyor:

Sorgulaması şöyle:

- Kanadı kırık leyleklerin tedavisi için vakıflar kuran bir medeniyetten 30 yıldır böyle bir kan sürecine nasıl geldik?

Bazı öğretim üyeleri bayağı hazırlanmışlar, bizleri ve süreci önemseyen herkesi sigaya çekmek için. Sordular, sordular. Arkadaşlarımız da cevaplar verdiler. Seviyeli bir toplantı oldu. Orada bir öğretim üyemizin şu sözlerini sizlerle paylaşmaya değer buldum:

- Ya milletin başı namludan, ya namlu milletin başından uzaklaşması lazım.

- Ben Türk'üm. Anayasa'daki Türk tanımının bana uymadığını, içinin boşaldığını düşünüyorum.
İlginç değil mi?

Oradan, Alevi dernekleri temsilcilerinin toplandığı bir ortama gidiyoruz. Çok farklı sesler, o sesler arasında şu cümleleri tespit ettim:

- O topraklarda çocukların çocuk kalabilmesi için barışa sonuna kadar varım.

- "Biz bu süreçten ne alabiliriz"i düşünmeyelim, çocuklarımızı alacağız.

Evet, çocuklarımızı alacağız.

Ve akşam: 

Otelde sivil toplum kuruluşlarıyla toplantı. Salona henüz girdiğimizde, organize bir grubun masaları işgal ettiği gözleniyor. Sonra vodvil başlıyor. Yüksek tonlu tehditler ve alkışlar. Kayserili kayboluyor arada. "Korktum" diyor Beril Hoca. Onlara cevap verenler çıkacak ve arbede olacak. Öyle olmadı. Konuştular, tehdit ettiler, birbirlerini alkışladılar, İstiklal Marşı okudular, bayrağı, Türklüğü, İstiklal Marşı'nı tehdit aletine dönüştürdüler, sustuk, sustuk ve sustuk. Toplantıyı iptal ettik. Onlar doymadılar. Devam ettiler, sonra gittiler. Kalan Kayserililer geldi, "Bu Kayseri değil, ne olur üzülmeyin, özür diliyoruz" dediler.

Ben de biliyorum ki o Kayseri değil. Benim can dostlarım var Kayseri'de. Asla Kayseri değil o. Bu MHP siyaseti. Bahçeli'nin ektiği tohumlar. Çok yazık. Bir organizasyon faciası yaşadık.
ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları