Barolar Birliğine 34 Ders

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 19.05.2024 22:59
YAZI
A
 Birinci ders: Laiklik demokrasinin olmazsa olmaz şartı değildir. İngiltere krallığı laik değildir, bir din devletidir ama orada çok sağlam ve köklü demokrasi, insan hakları, serbestlik, çoğulculuk vardır.
İkinci ders: Avrupa’nın en demokrat, insan haklarına en saygılı ve bağlı, âdil, çoğulcu devletleri krallık rejimine sahiptir. İsveç, Norveç, Danimarka, Hollanda, İspanya, Belçika, Lüksemburg vs…
Üçüncü ders: Nice cumhuriyetin adı cumhuriyettir ama rejimleri korkunç ve dehşetli birer diktatörlüktür. 
Dördüncü ders: Bizim Cumhuriyetimiz 1923’te bir İslam Cumhuriyeti olarak kurulmuştur. Anayasasında devletin dini İslam dinidir yazılıydı. Dolmabahçe Sarayı’nda Meclis tarafından seçilmiş Halifesi vardı.
Beşinci ders: Şapka ve kıyafet devrimi ile diktatörlük rejimi Türkiye halkının kıyafet hürriyetine karışmış ve şapka yüzünden nice vatandaş idam edilmiştir.
Altıncı ders: Diktatörlük rejimi halkın diline ve alfabesine karışmış, kimseye sormadan bin yıllık alfabeyi değiştirmiştir. Bu, korkunç bir dilkırım, kültürkırım ve müdahale değil midir?
Yedinci ders: Sultan Abdülhamid’in Şeriat rejimi zamanında Türkiye hudutları içinde milyonlarca Rum, Ermeni, Bulgar yaşıyordu. Daha sonra bu azınlıklar yok edilmiştir.
Sekizinci ders: Darü’l- Fünun devrimi yapılarak üniversitelerin canına okunmuştur.
Dokuzuncu ders: Tasavvuf tekkeleri kapatılarak din, inanç, vicdan hürriyetine öldürücü bir darbe vurulmuştur.
Onuncu ders: Varlık vergisi faciası ile azınlıkların beli kırılmış, veremeyenler Aşkale’ye sürgün gönderilmiştir,
On birinci ders: Kürt eşrafı, ileri gelenleri, ulema ve meşâyihı sürülmüştür.
On ikinci ders: Millî Şef İsmet Paşa’nın İstanbul Teknik Üniversitesi’nde okuyan oğlu için Dolmabahçe Sarayı yurt olarak kullanılmıştır.
On üçüncü ders: 1944’te Türkçüler ve milliyetçiler tutuklanmış, İstanbul Emniyeti ikinci şube binasında (Sansaryan Han) tabutluklara konulmuş ve korkunç işkenceler yapılmıştır.
On dördüncü ders: CHP diktatörlüğü zamanında halk bitten, veremden, sıtmadan, frengiden, açlıktan kırılıyordu.
On beşinci ders: İmtiyazsız sınıfsız bir halk olduğumuz için trenlerde birinci mevki, ikinci mevki, üçüncü mevki vardı.
On altıncı ders: Din hürriyeti olduğu için ülkedeki camilerin onda sekizi kapatılmış, satılmış, yıkılmış, kiraya verilmiş, depo yapılmıştı.
On yedinci ders: Yine din ve inanç hürriyeti çerçevesinde tarihî İslam kabristanlarının çoğu yok edilmiş, sadece İstanbul Üsküdar Bülbülderesi’ndeki Selanik Dönmeler mezarlığına dokunulmamıştı.
On sekizinci ders: Müslümanların ezanı değiştirilmiş, gerçek ezan okuyanlar yakalanıp hapse atılmıştı. Kur’anı da Türkçe okutacaklardı ama fırsat ve vakit bulamamışlardı.
On dokuzuncu ders: Birtakım Paşalar, hayatları boyunca hiç ticaret yapmamış oldukları halde ölümlerinde efsanevî servetler bırakmışlardı.
Yirminci ders: Memlekette öyle bir kılık kıyafet hürriyeti vardı ki, camiden çıkarken namaz takkesini başından çıkartmayı unutan dalgın Müslümanlar yakalanıyor, mahkemeye götürülüyor ve tutuklanıyordu. 
Yirmi birinci ders: Öyle bir darlık vardı ki, ekmek karneyle veriliyordu, şeker o kadar pahalıydı ki, fakir halk alıp tüketemiyordu.
Yirmi ikinci ders: Millî Paşanın kardeşi Kambur Rıza büyük zengin olmuştu.
Yirmi üçüncü ders: Paşamız Beyaz Trenliyle seyahat ediyordu.
Yirmi dördüncü ders: Millî Şef‘in zevcesi Mevhibe hanımın Ankara’dan İstanbul’a gelişini birinci sayfasında değil, üçüncü sayfasında yayınladığı için Tasvir gazetesi sıkıyönetim tarafından kapatılmıştı.
Yirmi beşinci ders: 1943’te İstanbul Sultanahmed Camii ibadete kapatılmış, asker deposu yapılmıştı.
Yirmi altıncı ders: Matbuat Umum Müdür muavini İzzettin Nişbay imzasıyla basına bir genelge gönderilmiş, dinî yayın yapmamaları emredilmişti.
Yirmi yedinci ders: Kazım Karabekir’in “İstiklal Harbimiz’in Esasları” adlı kitabı matbaadan alınmış, sur kenarında yakılmıştı.
Yirmi sekizinci ders: Bu gün ah Nazım vah Nazım diyenler, Nazımın İki Paşa zamanında zindanlarda çürüdüğünü hiç düşünmüyor mı?
Yirmi dokuzuncu ders: İşçilerin sigortası yoktu, sefalet içindeydiler.
Otuzuncu ders: Kırk bin köyün kırk bininde de elektrik yoktu, çoğunda su yoktu, yol yoktu.
Otuz birinci ders: Mustafa Muğlalı Paşa şarkta otuz üç vatandaşı sorgusuz sualsiz, mahkemesiz kurşuna dizdirmişti.
Otuz ikinci ders: Hacca gitmek resmen yasaktı. Ne geniş bir din hürriyeti değil mi?
Otuz üçüncü ders: 1940’lı yıllarda Antalya müftüsü savcılığa çağrılır. Suçu?.. Müezzin Türkçe kamet getirirken camide bulunan müftü efendinin dudakları kıpırdıyormuş. Münafığın biri ihbar etmiş. Vay sen sessizce Arapça kamet getiriyordun diye sorgulamışlar. (O zaman Antalya milletvekili olan Rasih Kaplan’ın Meclis tutanaklarında verdiği bilgi…)
Otuz dördüncü ders: Avukatlar hukuk ve adalet elemanlarıdır. Onların her hâl ü kârda insan hakları, din ve inanç hürriyeti, demokrasi, hukukun üstünlüğü prensibi savunucuları olmaları gerekir. Avukatların, 1930’ların ve 40’ların oligarşik tek partili faşist ve zorba rejimleri özlemeleri ve desteklemeleri çok üzücüdür. 
ETİKETLER:

Mehmet Şevket Eygi

Mehmet Şevket Eygi

Yazarın Diğer Yazıları