Doğrular

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 16.05.2024 18:25
YAZI
A
 İSLAM’DA kısas ve idam cezası vardır. Bunlar kesindir, tartışılamaz. Kur’an, “Kısasta sizin için hayat vardır” buyurmaktadır. Kısası ve idamı kaldıran bir toplum hayatı değil, ölümü seçmiş olur.

İslam’da kadınların ve kızların tesettüre girmesi farzdır. İki türlü tesettür vardır: Kur’an’a, Sünnete uygun şer’î tesettür; bu iki kaynağa uygun olmayan şeytanî yalancı sözde tesettür. Bir kadın başına bir bez bağlamakla tesettüre girmiş olmaz. Tesettürsüzlükle veya şeytanî tesettürle bir İslam toplumunda kadın ve kızların iffeti, namusu, haysiyeti korunamaz.

Ana lisanı Arapça olmasa da bir İslam kavminin ve milletinin yazısı Kur’an yazısı olmalıdır.  Japonlar, Çinliler, nice kavimler ve milletler kendi zor yazılarını korurken, bu yazılarla ilerler, kültür, eğitim, sanayi harikaları meydana getirirken, Türkiye Müslümanlarının İslam ve Kur’an yazısına sırt çevirmeleri bir kültür intiharı olur. Her Müslüman, bin yıldan fazla kullandığımız Osmanlıcayı öğrenmek zorundadır.

İslam dini, Kur’an, Sünnet, hikmet ribayı yasak ve haram kılmıştır. Riba muameleleri yapan, riba yiyen bir İslam toplumu iflah olmaz, necat bulmaz, başı beladan kurtulmaz. Ribaya batmış bir İslam ülkesinde sosyal adalet, huzur, istikrar sağlanamaz. Ribanın getirdiği şeytanî kalkınmanın sonunda balon söner, büyük çöküntü olur.

Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) parayı sevmezdi. “Yanımda Uhud dağı kadar altın olsa, borç ödemek için ayıracağım bir dinardan başkasını bir gece bile alıkoymaz, hepsini tasadduk ederdim” buyurmuşlardır. Paraya, maddeye, zenginliğe âşık olan kimsenin Müslümanlığı yüzeydedir, iğretidir. Bir İslam toplumunda para ana değer olur, dinden önce gelirse o toplum bin türlü rezilliğe, rüsvaylığa, esarete ve sonunda batmaya mahkûmdur.

Müslüman, insan olmak hasebiyle bazı günahları işleyebilir ama en az işleyeceği günah yalan söylemektir. İslam ile yalan, Müslüman ile yalancılık bir arada olmaz. Yalandan sonra, Müslümanın işlemeyeceği günahlar şunlardır: Haram yemek, şüpheli gelirler elde edip onları yemek,  emanetlere hıyanet etmek, ehliyeti olmadığı halde bir işe vazifeye memuriyete makama mevkie riyasete talip olmak, yahut kendisi talip olmasa, başkaları isteseler (matlub olsa) kabul etmek.

Hem dindarlık taslıyor,  hem de sabah namazı vaktinde leşler gibi yatıp uyuyor. Böylesi iyi Müslüman değildir, kötü Müslüman’dır ve onunla nifakla arasında engel kalmamıştır.

En çirkin, en iğrenç, en rezil, en haysiyetsiz, en alçak ticaret din ve iman bezirgânlığıdır. Karı satmak ondan sonra gelir.

Çocuklarını, oğullarını ve kızlarını, genç nesilleri dindar, iyi Müslüman, iyi insan, iyi vatandaş olarak yetiştirmeyen yahut yetiştiremeyen Müslüman bir toplum çökmeye, esarete, rezalete, zillete, ezilmeye, tahkire müstahik ve mahkûmdur. Anne baba namaz kılıyor, çocukları kılmıyor. O aile bitmiştir, batmıştır.

Bedevîlerin, ârabîlerin de Müslüman olmaya hakları vardır ama onlar İslam’ı temsil edemez ve Ümmeti idare edemez.  Böylelerinin temsilciliği ve idaresi Ümmetin felaketi ve sonu olur.

Boynunda zamanın İmamına biat ve itaat bağı olmayan kimse serseri mayın gibidir ve hadiste, böylesinin ölümü sanki cahiliyet ölümü olarak sıfatlandırılmıştır.

Mübarek Ramazan ayında içkili, fuhuşlu, günahlı mekanlarda israflı lüks şatafatlı gösterişli debdebeli şaşaalı iftar ziyafetleri verenlerin bu hali ve bu zihniyetiyle doğru dürüst islamî hizmet ve faaliyet yapılamaz.

Doğru ve dürüst dosdoğru olmak iman ettikten sonra mü’minin temel vazifesidir. Arapça ve Osmanlıcada buna istikamet denir. Müstakim (doğru) olmayan bir Müslüman eğri ve çürüktür. Onun ipiyle kuyuya inilmez.

Hadîste, “Allah güzeldir, güzeli sever” buyruluyor. Müslüman güzellikler sergileyen bir insandır. İslam toplumu güzellikler toplumudur. Evlerini, iş yerlerini, camilerini, okullarını güzel yapamayan bir İslam toplumu eksiktir. Evi Müslümanın öncelikle malı değil, yuvasıdır. Herkese fizikî güzellik nasip olmaz. Müslüman yaşlandıkça güzelleşir. Onun konuşması, yazması, muamelesi,  ahlakı, misafirlerine ikramı, basit ve sade olsa da evinin eşyası ve dekorasyonu,  hali ve tavrı hep güzeldir.

Ben iyiyim diye kendi reklâmını yapan, kendini beğenen benlikçi (hodfüruş) kimse iyi değildir.

(İkinci Yazı)

Gemiyi Batırmak İstiyorlar

Onlarda insaf ve adalet yoktur… Onlar gemiyi delmeye çalışan gözü dönmüş çılgınlardır…  Onlar ağlar ve göz yaşı döker ama bu ağlayışları timsah ağlayışı, gözyaşları timsah gözyaşıdır. Onlar, gençler ve çocuklar ölünce sevinç gözyaşları döker.

Bunlar için “Ne yaparlarsa yapsınlar, ben karışmam, ben kendi vazifemle meşgul olurum…” diyenler var ya, gemi batarsa işte onlar da denize dökülecek perişan olacaktır.

Büyük gemi bölümlere ayrılır… İyi bir bölümde yolculuk eden taife, geminin tamamı ile, güvenliği ile alakadar olmazsa ileride büyük zarar ve ziyana uğrar.

Gemiyi delip batırmak isteyenlerle, en âdil, en uygun, en münasip, en hikmetli şekilde mücadele edilmezse felaket önlenemez.

Gemiyi batırmak isteyenlerle mücadele etmek bir emr-i mâruf ve nehy-i münker vazifesidir.  Bu vazife ile yükümlü olanlar vazifelerini terk ve ihmal ederlerse büyük vebal altında kalır.

Hiçbir çapulcunun, esnafın dükkânlarının vitrinlerini kırmaya, tezgâhlarını devirmeye hakkı yoktur. Böyle bir şey adalete, insafa, vicdana aykırıdır.

Anne ve babalar çocuklarını yıkıcı sokak hareketlerinden, GEZİ ve MAİDAN kalkışmalarından, anarşi ve kaosa yol açacak hareketlerden uzak tutmalıdır.

Ukrayna’da Maidan fitne ve fesatları oldu ve sonunda ülke parçalandı.

Resulullah Efendimiz  (Salat ve selam olsun ona), “Bir toplum nasılsa öyle idare edilir” buyurmuşlardır. İdarenin düzelmesi için toplumun ıslah edilmesi gerekir.

İstanbul’da birkaç yıl önce bir camimizin işgal edilmesi olayı son derece vahimdir. Müslümanlar bundan ibret alıp ibadethanelerini ve mukaddesatlarını korumazlarsa başlarına daha vahim hadiseler gelebilir.

Bendeniz İslam’a, Kur’an’a, Sünnete, Şeriata, ahlaka aykırı hiçbir kötülüğü desteklemiyorum ama memlekette bazı kötülükler ve yolsuzluklar var diye geminin batırılmasını da istemem.

Bazı Müslümanların tescilli ve azılı din düşmanlarını siyaseten desteklemesi büyük bir basiretsizlik ve akıl kararmasıdır.

Müslümanlar, Kur’an’a Sünnete Şeriata ahlaka hikmete uygun çareler ve çözümler aramalı ve bulmalıdır.

Müslümanlar Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmamalıdır.

Müslümanlar yağmurdan kaçarken doluya tutulmamalıdır.

Müslümanlar Suriye, Mısır ve Libya’daki kardeşlerinin kötü durumuna düşüp helak olmak  istemiyorsa; en kısa zamanda tek bir Ümmet çatısı altında birleşmeli, âdil ve râşid bir İmama biat etmeli, Ümmet işlerini  ehliyetli kimselere vermelidir.

Milli Gazete

ETİKETLER:

Mehmet Şevket Eygi

Mehmet Şevket Eygi

Yazarın Diğer Yazıları