Âlimlerin ve İdarecilerin Sorumluluğu ve Vebali

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 19.05.2024 22:35
YAZI
A
 İNSAN sorumlu bir yaratıktır. Hz. Ömer gözyaşları içinde, “Ya Rabbi, keşke beni bir saman çöpü olarak yaratmış olsaydın” diye ağlarmış.

Bu dünyaya gelişin hikmeti Allah’ı bilmek ve ona itaat etmektir.

Allah’a itaat etmek için Peygamberi (Salat ve selam olsun ona) bilmek, ona biat ve itaat etmek gerekir.

İnsan ezelde, Elestbezminde, ruhlar bedenlere konulmadan önce Allah ile ahd ü misak yapmıştır. Bu ahd ü misakı dünya hayatında hatırlayanlar mü’mindir.

Bu ahd ü misakı sadece hatırlamakla bitmez, gereklerini yerine getirmek lazımdır.

Mü’minin,  Allah’ı Rab olarak tanıması, O’dan razı olması ve emirlerini yerine getirip, yasaklarından uzak durması gerekir.

İnsan melek değildir, günah işleyebilir, hata edebilir. Lakin açıkta, açıkça, küstahça, cehren işlememelidir.

En ağır sorumluluk Müslüman âlimlerin ve idarecilerin omuzlarındadır.

Âlimler halkı uyarmak, aydınlatmak, bilgilendirmek, müjdelemek, korkutmak, teselli etmekle yükümlüdür.

Müslüman idareciler gerçek ve salih âlimlerle işbirliği yaparak Ümmeti, Allah’ın istediği şekilde yöneltmekle mükelleftir.

Allah bize güzel bir örnek ve model olarak bir Resul  (Salat ve selam olsun ona) göndermiştir.  İslam dinini, Kitabullahı en iyi bilen ve anlayan odur. Allaha hakkıyla itaat ve kulluk etmek isteyenler Resulullah gibi inanmalı, onun gibi ibadet etmeli, dünya işlerini onun istediği ve yaptığı gibi görmeli, ahlakını onun ahlakına benzetmeye çalışmalıdır. Resulullaha itaat eden ve uyan Allah’a itaat etmiş olur, ona isyan eden Allah’a isyan etmiş olur.

Müslümanın temel değerleri şunlardır:

İman=Tevhid… İslam… Kur’an… Sünnet… Şeriat… Ümmet… (Ümmetin realitede var olması için bütün mü’minlerin râşid bir İmama biat ve itaat etmesi gerekir.)

Bütün islamî cemaatlerin, tarikatlerin, toplulukların yukarıda sayılan değerlere hizmet etmesi şarttır.

Ruhbanları erbab haline getirip putlaştırmak şirktir.

Cemaat ve tarikat amaç değil araçtır.

Din âlimliği terzilik, doktorluk, mühendislik, lokantacılık, otelcilik gibi bir meslek değildir, ticarete ve zenginleşmeye alet edilemez.

Rabbanî âlimlerin halka mutlaka nasihat etmesi gerekir. Ben keyfime bakar küpümü doldururum diyenler kötü âlimlerdir, mekânları Cehennemdir.

Âlimler sadece Müslümanlara nasihat etmekle kalmamalı, gayr-i müslim insanları da uyarıp aydınlatmalı, onları hidayete çağırmalıdır.   

Vazifelerini sorumluluklarını yerine getirmeyen din âlimleri ve Müslüman idareciler nasıl hesap verecekler?

(İkinci Yazı)

Misafirlikte Yemek

1. Misafir, önüne getirilen yemeği yer. Ben bamya yemem, ben patlıcan yemem, ben patates ben kapuska yemem gibi sözler çok ayıptır, kabalıktır, nâdanlıktır, terbiyesizliktir.

2. Bir Şafiînin evine giden Hanefîye midye, karides, kalamar, ıstakoz gibi yiyecekler ikram edilmez.

3. Bir Müslüman sofra sahibine, bu tavuk, bu et helal midir mealinde sorular yöneltmek büyük kabalık, hakaret, ham sofuluktur. Besmele çekilir ve yenir.

4. Perhiz yapmak bahanesiyle ziyafet sofrasında ekmek yememek ayıptır, tilkiliktir, kurnazlıktır. 

5. Şeker hastaları, mazeretlerini beyan ederek tatlı yemeyebilir.

6. Küçük bir çay bardağına birden fazla şeker konulmamalıdır. (Yarım şeker koyarsa daha iyi olur. Bu, misafirliğe mahsus değildir. Mâlum olduğu üzere şeker üç beyaz zehirden biridir, ya hiç tüketilmemeli yahut çok az tüketilmelidir.)

7. Misafir çok aç da olsa, hiç aç değilmiş gibi sakin sakin yemelidir. Yemeğe gözünü fincan, ağzını faraş gibi açarak saldırmak bedeviliktir.

8. Ev sahibi “çok” ısrar ederse, biraz fazla yenilebilir.

9. Kibar, medenî, ince ruhlu, efendi Müslüman, yemek yemesinden anlaşılır. Nasıl yediğini göreyim, senin ne mal olduğunu söylerim.

10.  Ziyafet bir lokantada veriliyorsa, davetli, listedeki en pahalı ve lüks yemeği seçmez. En ucuzunu da seçmez, orta bir yemek ısmarlar. Karışık kebap ısmarlamaz, ızgara köfte veya Adana kebap ısmarlayabilir.

11. Yemek ikram edene teşekkür etmemek, Allah’a şükr etmemek gibi olur.

12. Yemekten sonra ev sahibine, “Yemekler çok lezzetliydi, hazırlayanlara teşekkürlerimi arz ettiğimi bildirmenizi rica ederim…” şeklinde taltifkâr bir cümle söylenmesi iyi olur.

13. Nakşî meşrebli gerçekten sofu kimselerin sofralarında, etraftan duyulacak şekilde cehren besmele çekilmez, çok kısık sesle yahut içinden çekilir.

14. Bugünkü daire evlerin durumu misafirin abdest almasına pek müsait olmadığından ziyafete abdestli gidilir.

15. Yemekten sonra çay içilip sohbet edilirken gıybet edilmez. Yemek esnasında veya sonrasında gıybet etmek, ölmüş kardeşinin etini yemek gibi iğrenç ve çirkin bir günahtır.

16. Ev sahibi fakir veya muttaqi bir zat, yemek mönüsü şunlardan ibaret: Tarhana çorbası, garnitürlü bulgur pilavı, salata, siyah erik kurusu hoşafı. Bu mönü küçümsenmez, takdirle karşılanır, zevkle yenir, mutlu olunur, şükr edilir.

17. Ziyafette karnı doymayan kimse, açığı ekmekle telafi eder, aşırı katık istemez.

18. Misafirlerine ikram etmek çok güzel bir ahlaktır ama israf etmemek, gurur ve kibir sergilememek, benim ziyafetim senin ziyafetinden üstündür aptalca ve salakça havalarına girmemek şartıyla. Ziyafet vermede niyet Allah için, O’nun rızasını kazanmak maksadıyla ikram etmektir. Bu da Kur’an, Sünnet, ahlak sınırları içinde olur. Gösteriş ihlâsa aykırıdır. İsraf haramdır.

ETİKETLER:

Mehmet Şevket Eygi

Mehmet Şevket Eygi

Yazarın Diğer Yazıları