Sudan Çıkmış Balık Misali Müslümanlar

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 20.05.2024 00:52
YAZI
A
 KIZILDENİZ’DE yaşayan bir balığı Kuzey Atlantik’in soğuk sularına koyarsanız yahut soğuk denizlerde yaşayan bir balığı Kızıldeniz’e koyarsanız ne olur? Tabir caiz ise, sudan çıkmış balığa döner. Yine derya içindedir ama ona uygun bir derya içinde değildir.

Türkiye Müslümanlarının durumu da böyledir.

Çocukları İslam Mektepleri’nde okuyamıyor… Gençleri İslam üniversitelerinde tahsil göremiyor… Müslüman halk İslam evlerinde barınamıyor… Hayat İslam dininin programlarına, değerlerine ve ölçülerine göre tanzim edilmiş değil… Mesela Cuma resmi tatil olmadığından Cuma namazına gitmekte sıkıntı çekiyorlar.

Çocukluğumda bazen kuluçka tavukların altına ördek yumurtaları konurdu. Yavrular çıkar, nerede bir su bulurlarsa ona girip yüzmeye başlarlardı. Ana tavuk şaşırır kalırdı. Şimdi birçok Müslüman ailenin durumu böyle.

Hayvanların içgüdüleri (sevk-i tabiîleri) vardır. İnsanların da vardır. Her millet, her kavim, her ümmet kendisine özel şartlar içinde yaşar. Müslümanlar İslam dininin planlarına, programlarına, şartlarına göre yaşayamıyor.

Müslümanlar yabancılaşmış, aliéné olmuş.

Bundan yüz elli sene önce Müslümanın günlük hayatı beş vakit namaza göre ayarlanmıştı. Sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı hayat günde beş kez duruyordu.

Haftada bir gün, haftanın bayramı Cuma vardı.

Sabah namazı kılan Müslümanlar erken kalkardı.

Sabaha kalkabilmek için yatsıdan sonra uyurlardı.

Müslüman çocukları okula âmin alayıyla başlardı.

İş, ticaret, zanaat, çalışma hayatı dinin kontrolü altındaydı… Loncalar, ahilik, fütüvvet ahlakı vardı… Başarılı çıraklar dinî törenle peştamal giydirilerek kalfa olurdu… Önüne gelen çorbacı veya köfteci dükkânı bile açamazdı… Her işin dinî bağlayıcı kuralları vardı…

Eskiden dükkânlarda şöyle levhalar bulunurdu: “Her sabah besmeleyle açılır dükkânımız / Hazret-i Selman’dır pirimiz, üstadımız.”

Müslümanlar seküler ve yabancılaşmış oldular ama bundan haberleri bile yok.

Bugün din denilince camiler, minareler, ezanlar, Umre’ler, Hac’lar, kurbanlar anlaşılıyor. Din sadece bunlardan ibaret değil ki.

Müslüman İslam dininin hükümlerine, kurallarına, ölçülerine, normlarına, ahlakına göre yaşayan kimse demektir.

Bugün müthiş teknik ilerleme varmış, zenginlik artmış… Bunlar Müslüman bülbüllerin hapsedildiği altın kafeslerdir. Altın da olsa, kafes kafestir.

Bir zindan hücresi düşünün dört metre kare, kasvetli, küflü, havasız… Sadece pencere parmaklıkları ve kapısı altın kaplama… Ne fark eder?..

Müslümanda İslam’a göre yaşamak şuuru olmalıdır… Bu niyete sahip olmalıdır… Bu niyeti kuvveden fiile çıkartacak enerjiye, iradeye, aksiyona sahip olmalıdır… Bunlar kaçımızda var?..

Farkında değiliz ama milyonlarca Müslüman din işlerine ceplerindeki telefon cihazları kadar önem vermiyor.

Ülkeyi kolayca İslamlaştıramayız ama servetimiz ve imkânımız varsa kendimize bir İslam evi yapabiliriz ve hiç olmazsa onun harîminde Müslümanca ve hür yaşayabiliriz.

Evet, evleri Müslümanların kaleleridir. Kapısını açarsın, içeriye girersin, tekrar kilitlersin… İşte şu an bir İslam Cumhuriyeti’ndesin. İslam Cumhuriyeti mi? Evet evet evet… Bu cumhuriyeti kurabilmek için bilgi ve kültür lazımdır, niyet etmek lazımdır, niyetten aksiyona geçmek lazımdır… İrade irade irade…

İradesiz Müslümanlar İslam evlerinde bile yaşayamaz.
 
 
 

* (İkinci yazı)

Akıllı ve Firasetli Zengin Müslüman Ne Yapar?

OLDUKÇA zengin bir Müslüman. En az elli milyon liralık servete sahip. Evler, hanlar, yazlıklar, ticarethaneler. Beş vakit namazını kılıyor, hanımı ama şöyle ama böyle tesettürlü. On sekiz yaşında bir oğlu var, onun yetişmesi için çırpınıyor. Lakin çocukta ehliyet, liyakat, istidat ve kabiliyet yok. Ne yapsan, çabalama kaptan ben gidemem diyor. Bizim zengin onu yetiştirmek için büyük paralar harcayıp duruyor.

Bu zat ne yapmalıdır? Çocuğu ciğerparesidir. Onu yetiştirmek için çırpınmaktan geri duramaz.

Onun için uğraşadursun; çok zeki, çok akıllı, çok istidatlı, çok idealist, çok ahlaklı, çok faziletli fakir bir İslam çocuğu bulacak, ona manevi baba olacak ve bu genci yetiştirmek için çalışacak, büyük paralar harcayacaktır.

Zengindir ama böyle bir genci yetiştirmek için gerekli kültüre, plana, programa, reçeteye sahip değildir. Bu konuda ciddi ve güvenli kimselerle istişare edecektir.

Gerekiyorsa sürü sepet mallarından birkaçını bu çocuk için harcayacaktır. Çocuğun annesi, bizim yavrumuz varken başkasının çocuğuna bu kadar yatırım yapılır mı diyerek ağlayacak, saçını başını yolacak, kendini yerden yere atacaktır. Akıllı zenginimiz bunlara pabuç bırakmayacak ve bildiğini yapacaktır.

Yetiştirdiği çocuğa yatırım yapmadan önce, istişare safhası bittikten sonra istihare yapacak veya yaptıracak, ondan da müspet cevap alacaktır… Kendisine yatırım yapılan çocuk bir cevher, bir nadire-i hilkat, bir fırtınadır… Birkaç sene içinde derin Osmanlıca, İngilizce, Arapça, Fransızca öğrenecektir… Eton Koleji’nin verdiğinin çok üzerinde bir genel kültüre sahip olacaktır… Eline Fuzuli Divanı’nı vereceksin, açıp rastgele bir gazel göstereceksin, şahane bir metin şerhi yapacaktır. Hattat ve neyzen olacaktır. Hezarfen olacaktır… İstanbul kültür, terbiye, görgü ve adab-ı muaşeretinin bir heykel-i mücessemi olacaktır… Bir hikmet abidesi olacaktır…

İlim, irfan sahibi, muhlis, mürüvvetli, müeddep, ahlak-ı hasene ile mütehallik, kâmil bir Müslüman olacaktır…

Dünyayı ayaklarının altına alacaktır…

Mahlukattan ücret istemeden ve almadan nice hayırlı hizmetler yapacak, fütuhata nail olacaktır…

Yıllar geçecek bizim hayırsever zengin vefat edecek, lakin hayır defteri kapanmayacaktır… Yetiştirdiği bu iyi insanın sevapları ona da yazılacaktır… Sadaka-i cariye...

Acaba bizim bunlara aklımız eriyor mu?

Bu yolla İmam-ı Gazali’ler yetiştirilebilir…

Şeyh Şamil’ler yetiştirilebilir…

Nureddin Zengî’ler, Selahaddin Eyyubî’ler yetiştirilebilir…

Şöhret, mevki, makam sahibi olmayan isimsiz kahramanlar yetiştirilebilir…

ETİKETLER:

Mehmet Şevket Eygi

Mehmet Şevket Eygi

Yazarın Diğer Yazıları