Abant'tan yansıyan görüntü

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 19.05.2024 09:38
YAZI
A
 Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Abant Platformu tarafından düzenlenen "Aleviler ve Sünniler: Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak" başlıklı toplantıdan sonra yayınlanan bildirinin dilinin değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Öncelikle ifade etmek isterim ki Türkiye'de, tıpkı Kürt vatandaşlarımızın olduğu gibi Alevi vatandaşlarımızın da bir mağduriyet sorunu vardır.

Ama sorun sistem kaynaklıdır ve tıpkı Kürt vatandaşlarımızın sorunu Türkler'le olmadığı gibi Alevi vatandaşlarımızın sorunu da Sünniler'le değildir.

Sistem içinde Kürtler, Aleviler problemlerle karşılaştıkları gibi Türkler ve Sünniler de sorunlarla karşılaşmışlardır.

Sistem içinde hangi ırk veya mezhep mensubu bir kişi uygulayıcı durumda ise, onun sistemin kötülüklerini insanlara taşıdığında kuşku yoktur. Dolayısıyla sistemin toptan iyileşmesi ve tüm toplum kesimlerinin insanca şartlara sahip olması önceliklidir.

Belki Alevi-Sünni ilişkisinde "barış"ı amaçlamayı gündeme getirme zarureti doğuran bir sıkıntıdan da söz edilebilir. Buna sonuç bildirisinin girişinde işaret ediliyor ki önemlidir. Buradaki değerlendirme şöyle:

"Aleviler'in ve Sünniler'in barışı ve geleceği birlikte inşa etmelerinin önündeki en temel engel geçmişte yaşanan çatışmalı tarihin yarattığı psiko-sosyal kolektif travmadır. Travmatik tarih güncel sorunları çözmede engel oluşturmaktadır. Tarih araştırmaları, ortak travmatik geçmişin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacaktır."
 
Sorunlu alanlar

 
Abant Platformu'nda ortaya çıkan sonuç bildirisine biraz derinden baktığımızda, bildiriye daha çok Sünni-Alevi ortak bir sesten ziyade Alevi bakışının yansıdığını söylemek mümkün. Bildiride Diyanet'le ilgili konuda, farklı görüşlerin sıralanması gibi bir yöntem tercih edilmiş ki, bundan da ortak bir kanaate varılmadığı sonucunu çıkarıyoruz. Bu yaklaşım bana göre doğrudur. Keşke tüm maddelerde bu tarz bir farklılığa dikkat edilmiş olsaydı. Bildiride bu bölüm şöyle yer alıyor:

"Din hizmetlerinde ayrımcılık yapıldığı algısını önleme yolunda Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili şu öneriler toplantıda dile getirilmiştir: a) Diyanet tamamen bağımsız vakıf statüsünde olmalı, diğer inanç grupları da devlet katkısı ile aynı şekilde vakıflar kurabilmelidir. b) Diyanet tamamen özerk statüde olmalı, isteğe bağlı inanç vergisi ile finanse edilmelidir. Farklı inanç grupları için de benzer özerk kurumlar kurulabilmelidir. c) Diyanet'in mevcut durumu devam etmeli, diğer inanç gruplarına da hizmet verilmelidir. d) Bu konu tamamen sivil topluma bırakılmalıdır."

Diyanet, belki de sistemin en kritik alanıdır. İslam, Sünnilik, Alevilik, gayrimüslimlik... Türklük, Kürtlük... Bunlar taa millet tanımı ile alakalı boyutlara kadar uzanan insan tanımlamalarını ihtiva ediyor. Soyut demokrasi, laiklik değerlendirmeleri, bir yerde varıp, devletin "derin şuuru" ile alakalı hale geliyor ve binlerce sözden bir sonuç çıkmıyor. Diyanet'in kaldırılması, özerkleşmesi konuları da varıp batağa saplanıyor.

Bu tür bildirilerle, Sünniler-Aleviler olarak barışı ve geleceği birlikte inşa etmek amaçlandığına göre, kamuoylarının algısı dikkate alınarak hazırlanması gerekir. Mesela Sünni camiaya "Alevi taleplerini ihtiva eden bir bildiri" imajı verecek bir dilin barışı inşa edici rolü sıkıntıya girecektir.

Bildiride "Din kültürü ve ahlak bilgisi" dersinin Anayasa'da zorunlu olmaktan çıkarılması ve seçmeli olması görüşünün ortak bir görüş olarak sunulması bence sorunludur. Bu, belli ki Aleviler'in bir kısmı tarafından bile tercih edilmeyen bir görüştür.

Son olarak söylenecek söz, hükümetin, çalıştaylarla ortaya çıkan ve önemli bir Alevi topluluğunun ortaklaştığı çözümleri bir an önce devreye sokmasıdır.
ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları