Kürtler'in temsili

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 17.05.2024 21:46
YAZI
A
3 Mart tarihli yazım, "Üç önemli hassasiyet" başlığını taşıyordu. Şunların altını çizmiştim:

Bir:
 Öcalan'a fazla angaje olmuş görüntü vermemek.
İki: Öcalan'ı Kürtler'in temsili rolüne asla soyundurmamak.
Üç: Hükümetin, Türkiye'deki herkesi, bu arada Kürtler'i de en yetkili biçimde kendisinin temsil ettiği bilincini kaybetmemesi.

Dün, bu süreçleri iyi takip eden iki akademisyen-yazarın, benim burada ortaya koyduğum hassasiyeti paylaştığını gördüm.

Birisi Prof. Dr. Sedat Laçiner'di. "Görüşmelerin şu iki basit ama hayati gerçeğin unutulmasına neden olmaması gerekir" cümlesinin peşinden şöyle diyordu:

"Bir, BDP ve PKK, Kürtler'in değil, bir kısım Kürtçüler'in temsilcisidir. Kürtler'in en çok oy verdiği siyasi hareket Türkler'de olduğu gibi hâlâ AK Parti'dir. 

"İki, Öcalan hâlâ onlarca yıl sürmüş terörün baş sorumlusudur ve PKK hâlâ dünyanın en büyük terör örgütüdür." (Star, 7 Mart 2013)

Büyük tehlike

Diğeri Doç. Dr. Mahmut Akpınar'dı. Şöyle diyordu:
"Kanaatimizce yürütülen bu sürecin en önemli açmazlarından birisi de Kürtler'in en fazla 1/3'ünün destek verdiği kesimlerin (BDP-PKK-Öcalan) tek muhatap olarak alınmasıdır. Eğer terör meselesi müzakere edilecekse bu doğru olabilir ama Kürt meselesinin çözümü söz konusu ise 2/3'lük diğer Kürtler'in de bir şekilde muhatap alınması ve denkleme dâhil edilmesi gerekir. Sadece şiddet yöntemine müracaat eden kesimlerin muhatap alınması silahlı kalkışmayı meşrulaştıracağı gibi, Öcalan'ın ve PKK'nın bütün Kürtler'in tek ve meşru temsilcisi olduğu algısını oluşturacaktır. Sonraki süreçlerde bu unsurlar resmi muhatap haline gelebilecektir. Ayrıca bu tutum dikkate alınmayan diğer Kürtler'i (muhafazakâr, İslamcı, liberal vd) PKK çatısı altında toplanmaya itecektir. Bu da fevkalade tehlikeli bir durumdur." (Zaman, 7 Mart 2013)

Zihni kayma olmamalı

Bu konuyu defalarca dile getirdim. Medyada bu alanda çok sık zihin kayması olduğu ve görüşmelerin sıklıkla "terör artı Kürt sorununun çözümü" haline geldiği gözleniyor.

Ben böyle bir zihni kaymanın asıl hükümet ve AK Parti'de bulunması halinde risk oluşturacağını düşünüyorum.
Onun için de AK Parti'nin kendi kimliğini tanımlarken hem parti hem hükümet olarak, Türkler, Kürtler dahil bütün Türkiye'nin temsili hüviyetinde olduğunu unutmamalıdır. Bunu hep bir bilinç diriliği halinde muhafaza etmelidir.
Buraya gelirken şöyle bir değerlendirmeyi faydalı buluyorum:

MHP ile BDP, Türk ve Kürt etnik duyarlılığına tekabül etme noktasında birbirinin karşıtı gibi duruyor.
AK Parti, Türkler'den yoğun oy alıyor ama MHP ile türdeş değil. Türkler'den yoğun oy alan partilerden birisi de CHP.

Kürtler'in kitle partisi

Kürt oylarının aktığı siyasi yapılara baktığımızda, ön sırada "Kürtçü" kimliği ile öne çıkan BDP'yi görüyoruz. Ama BDP'li aktörlerin de kabul ettiği bir şey var ki, BDP Kürt oylarının yüzde 25-30 arasında bir kısmını alabiliyor. Buna sebep olarak, BDP'nin Kürtçülüğü, solculuğu, PKK ile yani terörle iç içeliği gösterilebilir.

Hayati soru şu:

Kürtler'in, solcu, PKK'lı, Kürtçü olmayan kesimini kim temsil ediyor? Acaba Kürtler'in çoğunluk olarak aktığı siyasi mecra hangisi?

Bunun cevabı belli: Tabii ki Ak Parti. Kürtler'in kitle partisi de AK Parti.

Terslik şurada: Nasıl ki MHP, Türkler'i temsilde AK Parti'nin önüne geçmeye çalışıyorsa, BDP de Kürtler'i temsilde tekel haline gelmek istiyor.

Olması gereken ise şu: AK Parti'nin, utangaç temsilden kurtulup, temsil iradesini çok daha güçlü bir şekilde ortaya koyması.
ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları