Bir çocuğumuz oldu: Laiklik güzellemesi

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 19.05.2024 22:15
YAZI
A
 Bizde dindar muhitten bir kişi laiklikle ilgili olumlamaya yönelik bir söz söylemeyegörsün hemen bir çevre onu kanıt olarak kullanıp "İşte laikliğin meşruiyet belgesi"türünden yayına başlar. Başbakan Erdoğan Mısır'da, Libya'da laiklikle ilgili tavsiye niteliğinde sözler söylediğinde de bu tavır devreye girmişti. Son olarak Sibel Eraslan'ınStar'da yazdığı "Kavganın en önemli sonucu: Dünyevileşme" başlıklı yazısındaki "Son yaşadığımız öfkeli tartışma nedeniyle neredeyse 'Laiklik işte bunun için gerekirmiş" diyecek hale geldik" şeklindeki cümle de böyle bir "referans" niteliği kazandı.

Sibel Hanım'ın aynı yazının girişindeki "Ülkemizde yaşanan laiklik dayatmalarının sonucu" gibi laikliği aynı zamanda bir "dayatma" olarak niteleyen tavır görülmek istenmedi.

Laiklik neden dayatmaydı ve yaşanan tartışmada neden "işte bunun için gerekirmiş" iltifatına mazhar olmalıydı, bu aslında laikliğin muhtevasına ilişkin "yöntem-doktrin" eksenindeki kadim tartışmanın da bir yansımasıydı.
 
Türkiye'deki kadim tartışmaya ne demeli?

 
Baktığımızda laiklik güzellemesine katılan birçok ismin, aynı zamanda Türkiye'deki laik uygulamanın ortaya çıkardığı ve özellikle İslam inancına bağlı toplum kesimleriyle devlet ilişkilerinde ortaya çıkan "inanç özgürlüğü" sorununun da farkında olduğunu görmekteyiz.

Bu sebepledir ki dünyada da Türkiye'de de "inanç özgürlüklerine saygılı laiklik arayışı" diye bir olgu vardır. Bu, Hıristiyanlık söz konusu olduğunda da vardır, İslam söz konusu olduğunda daha çok vardır. Çünkü Hıristiyanlığın toplumsal hayatı düzenleme iddialarından vazgeçtiği (Bu da çok tartışmalı bir konudur) iddia edilirken, İslam'ın toplumsal-siyasal hayata ilişkin düzenlemeler getirdiği gerçeği de vardır. Dolayısıyla laik bir devletin toplumsal hayatı tanzim edecek kurallar getirirken, toplumun -Müslüman bir toplumun- inanç duyarlılıklarını dikkate alıp almaması meselesi, Türkiye'nin ana tartışma meselelerinden biridir.

Bu yüzden sekülarizmle laiklik arasında farklar söz konusu olduğu gibi laik uygulamalar arasında da farklar vardır.
 
Osmanlı'dan referans almak
 
Acaba Osmanlı laik bir devlet miydi?
Bazı laikler, İslam toplumu için laikliğe çıkış noktası arama yolunda Osmanlı'yı bile referans olarak almaya yönelmişlerdir. Oysa Osmanlı'nın İslam'ı üstün değer olarak kabul eden bir devlet olduğu açıktır. Zaten Osmanlı'nın laikliğini öne süren görüş de, onun İslam'ı referans alıp almamasından değil biraz yine İslam hukuku içinde "örfi hukuk" diye bir alan açmasından ama daha çok da farklı din topluluklarına karşı özgürlük getirmiş olmasından yola çıkmaktadır. Bu anlamda bir laiklik yorumu ile, toplumun hakim inanç alanlarını dışlayan, getirdiği düzenlemelerle o inanç değerlerinin yaşanmasına imkan vermeyen, daha ötede devlete toplum hayatını dinden arındırma gibi bir misyon yükleyen laiklik anlayışı arasında herhalde dağlar kadar fark vardır.

Hükümetle Cemaat arasında bir tartışma çıktı, şipşak laiklik kutsaması devreye girsin.
Sonra?

Sibel Hanım'ın "laiklik dayatması", benim "laiklik çıkmazı" dediğim şeyi nasıl çözeceğiz?

Yani Türkiye'nin laikleşmesi ile başlayan kadim devlet-toplum ilişkilerindeki sancılı alanı?

Mısır'daki darbeyi, Cezayir'deki 1992 darbesini, İslam ülkelerinde İslam eksenli siyasi yapıların iktidara getirilmemesi için Batı'nın ortaya koyduğu kumpasları ne yapacağız?

En azından ortada A. N. Sezer mantığındaki ve başörtüsünü bile boğan bir laiklik anlayışı ile, şimdi Haşim Kılıç'ın dünyasındaki laiklik arasındaki farkı görmek gibi bir gerçekçiliğe ihtiyaç olduğu açık değil mi?
ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları