Süreçte üç önemli hassasiyet

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 18.05.2024 20:26
YAZI
A
 Öcalan-BDP heyeti görüşmelerinin kamuoyuna yansıması ve ortaya çıkan gerilim, sürecin yönetilmesi ve Öcalan'ın üstlendiği rolün kullanımı açısından, yeni değerlendirmeleri zaruri kılıyor.

Belli ki hükümet durumdan son derece rahatsızdır.

Öcalan'ın sözlerine yansıyan tablo, hükümetin sürece ilişkin kamuoyuna sunduğu görüntüden farklılık arz ediyor, bu da muhalefetin üretmek istediği kuşkuları besliyor.

Hele başkanlık konusunda varlığı ima edilen al gülüm-ver gülüm ilişkisi, sürecin barış arayışı niteliğindeki ana gövdesine balta vuruyor.

Zabıtların kamuoyuna yansıması, sürece yönelik bir sabotaj mıdır, bunun arkasında şer güçler mi vardır, bunları tartışmak tabii ki önemli ama ben, süreci yönetirken Öcalan'a yüklenen misyonun başlı başına bir risk taşıdığını, süreç boyunca bu tür yol kazalarının yeniden meydana gelmesine mani olunamayacağını ifade etmek isterim.

Öcalan'a angaje olmamak

Bence burada dikkate alınması gereken üç nokta şudur:
Bir: Öcalan'a fazla angaje olmuş görüntü vermemek. Öcalan riskli bir adamdır. Kişiliğinde müthiş bir megalomani ve narsizm vardır. İmralı'dan örgütü yönettiğine, hatta dünyaya nizamat verdiğine inanmaktadır. Deli saçması düşüncelerinin, bulunmaz felsefi tezler olduğu kanaatindedir. Misyonunun, Kürtler'le sınırlı olmadığı, sadece Türkiye'yi değil, bütün Ortadoğu'yu hatta insanlığı kurtarıcı nitelik arz ettiği kanaatindedir. Onun için de, konuşur. Aklına geleni söyler, onu "Başkanım" diye dinleyenlerin ve Dağ'da, "Öcalan büyüsü" ile tutulanların gözünde tartışılmayabilir ama mesela KCK nizamnamesi medyaya yansıdığında, oradaki çerçevenin nasıl hallaç pamuğu gibi atıldığı malumdur. Süreç Öcalan'a angaje ise işi zordur hükümetin.

Kürtler'i temsil rolü vermemek

İki: Öcalan'ı Kürtler'in temsili rolüne asla soyundurmamak. Bu da, medyada sık düşülen bir hatadır. Kürt sorunu ile içli dışlı olduğu farz edilen birtakım yazarlar, çözüm sürecini, Öcalan'la Kürt sorununun halli gibi algılamaya yatkındır. Oysa hükümet, belki Oslo'dan da aldığı dersle, süreci ısrarla "Silahların bıraktırılması"na endekslemeye özen göstermiştir. Öcalan'ın süreçteki rolü, "Kürt sorunu"nun çözümünde partnerlik rolü değil, bu sorunun çözümünde de engel teşkil eden silahın devreden çıkarılmasıdır. Kürtler'in sorunlarını çözmek, hükümetin süreçten bağımsız olarak yürüttüğü bir çabadır.

Hükümetin temsil hakkını korumak

Üç: Hükümetin, Türkiye'deki herkesi, bu arada Kürtler'i de en yetkili biçimde kendisinin temsil ettiği bilincini kaybetmemesi. Evet, bu da son derece hassas bir konudur. Yani denklem şu değildir: Bir tarafta Türkler'i temsil eden hükümet, devlet, diğer tarafta Kürtler'i temsil eden, Öcalan, Kandil, BDP, KCK. Hayır bu değildir. Bu tam bir zihniyet parçalanmasıdır. Bu zihniyet parçalanması zaman içinde, siyasi Kürtçülüğün etkilediği kesimlerde, önce Öcalan'da, sonra uzantılarında oluşmuş olabilir.

Türkler-Kürtler denklemi, bir ara medyada birçok köşede de tüketildi ama Türkiye gerçeği bu değildir. Türk gerçeği de bu değildir, Kürt gerçeği de... "Sokaktaki Kürtler, Sokaktaki Türkler, Ortalama Türkler, Ortalama Kürtler, Normal Türkler, Normal Kürtler diyebileceğimiz, çok çok büyük bir kesim, böyle bir ayrım duygusu yaşamıyor. AK Parti'ye oy veren milyonlarca Kürt, belli ki Tayyip Erdoğan'a kendisini temsil rolü vermiş bulunuyor. Öcalan'a kim aktarıyor bu temsil yetkisini?

Son söz: Sürecin sıhhati için ana koordinatlar asla kaybedilmemeli.
ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları