Başbakan mesafeyi artırıyor

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 19.05.2024 07:09
YAZI
A
 Başbakan, Ergin Saygun için ailesine geçmiş olsun telefonu açtı.

Ergin Saygun, eski Birinci Ordu Komutanı idi, gece yarısı tahliye kararı çıkıncaya kadar Balyoz davasından tutuklu yargılanıyordu ve 18 yıla mahkûm olmuştu.

Başbakan'ın, Balyoz'dan mahkûm olmuş birisi için geçmiş olsun telefonu açarken, bunun sadece bir insani jest olarak algılanmayacağını tahmin etmiş olmaması mümkün değil. Telefon belli ki seçilmiş bir tavır.

Acaba anlamı ne?

Başbakan, kısa süre önce, Ergenekon yargılamalarıyla ilgili daha net sözler söyledi. Başbuğ dahil kimi tutukluluklara tepkisini tekrarladı, "terörist örgütün başı olmak"tanımlamasını reddetti, mahkemelerin uzamasını eleştirdi, hatta şu anda yargı bağımsızlığı statüsüyle bazı şeyler yapılsa bile "tarih affetmez" vurgusuyla yargı dünyasının önüne bir başka yaptırım alanı koydu.

Başbakan'ın Başbuğ ile ilgili "Tutuklanmadan yargılama olmaz mıydı" itirazı ikinci defa tekrarlanan bir tavır. Birinci tavır, daha yumuşak, bir tür ön açma niteliğindeydi. İkincisinin dozu daha kahırlı.

Nereden nereye gelindi?

Başbakan, yargının bağımsızlığını bilir. Bunu gözettiği izlenimi vermeye çalıştığı da söylenebilir. Ama buna rağmen, durduğu yerin işaretlenmesi anlamında jestler ortaya koyma gereği duyuyor.
Olayın niteliğini daha iyi tespit etmek için şunu da not edelim:
Başbakan'ın Ergenekon, Balyoz gibi, antidemokratik odakların tasfiyesini içeren davaları önemsememesi söz konusu olamaz. Bu davalar belli ki siyasi davalar ve taa açıldığı zamanlardan itibaren arkasında siyasi iradenin mevcut olmamasının söz konusu olmadığı davalar.
Kaldı ki, darbe girişimi vs... Siyasi iradenin bilgisinin olmadığı işler değil. İktidarın, böyle bir zeminin temizlenmesinde, bilinen yargı yapısı içinde, bir yargı iradesi bulmuş olmaktan memnun olması da gerekir.
Aynı yargı sürecinin güvenlik birimleri tarafından lojistik destek sağlama anlamında güçlendirilmesinin arkasında da, bağımsız bir güvenlik birimi iradesinden ziyade siyasi iradeyi görmek de gerekiyor.
Peki son gelinen nokta ne?
Siyasi irade çekiliyor mu bu yargı sürecinin arkasından?

Neden böyle?

Bu değildir bence. Bu, bu tür davalarda tüm geleceğini riske eden yargı kadrolarını boşta bırakmak anlamına gelir, bir; kendi geleceği için de büyük risk potansiyeli oluşturmak olur, iki. İktidarın bunu yapmasını akıl almaz.
Ama bende oluşan kanaat, bütünüyle çekilme değil, bir "mesafe koyma" algısıdır.

"Ben olan bitenden rahatsızım" gibi bir mesajdır. Davaların arkasında duran siyasi iradenin kimi duyarlılıklarının dikkate alınmadığı rahatsızlığıdır.

Belki bazı tavırlarda kantarın topuzunun kaçtığı ve bunun kamuoyu algısına yansıdığı değerlendirmesidir.
Şu an iyi iletişim içinde bulunduğu Genelkurmay camiasının taşıdığı asker bünyesiyle ilgili mesajları önemsemiştir. (Hilmi Özkök'ün Başbakan'ın itirazlarına destek vermesi de anlamlıdır.)

Avrupa'dan gelen tepkilere direnilse bile, Amerikan cephesinde de gelişen (Büyükelçi'nin sözlerine yansıdığı gibi) eleştirilerin seyir dozunu not etmiş olmaktır.

Belli ki AK Parti'de bir yargı sıkıntısı var. Bir dönem, kendi varlığına kasteden bir yargı olgusuyla cebelleşti, şimdi de başka bir yargı olgusuyla paralel durma zorluğu yaşıyor.

Yargı bağımsız, amenna. Ama böyle siyasi davalarda belli ki tam bağımsızlık söz konusu olamıyor. Tıpkı siyasi iktidarın da kendini yargıdan bağımsız görememesi gibi.
ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları