Nobel'li Müslüman azlığı

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 19.05.2024 05:25
YAZI
A
 Bir İngiliz profesör (Richard Dawkins) Nobel sahibi Müslümanlar'ın azlığına ilişkin bir tweet attığında canımız sıkılıyor. Bunu İslam dünyasına ya da Müslümanlar'a yönelik genel bir negatif yargılama olarak alıyoruz, -belki de zaten öyledir- ve savunmaya geçiyoruz.

Tabii ki Batı dünyasında ırkçı, şoven bir yargılama damarı var. Zürih'teki bir tezgâhtar bile, Amerikalı zenci şov starıOprah Winfrey'e rengine bakıp pahalı bir çanta için "Sen bu çantayı alacak güçte değilsin" diyebiliyor. Nobel ödüllerinde de Başbakan Erdoğan'ın Baradey ile ilgili serzenişine yansıyan ideolojik, siyasi, stratejik tercihler rol oynayabilir.

Ama işin bize yönelik yanına gelince, ben hep bir özeleştiriden yana oldum.

Osmanlı'nın son dönemlerinde gündeme giren hadise "Kaht-ı rical-Adam kıtlığı" meselesi idi. Taa 1600'lerde Koçi Bey, Hünkar'a sunduğu layihada, adam kıtlığına temas eder. Osmanlı bu açığı kapatamadı. 2. Abdülhamid Han eğitim alanında bir hamle yaptı, ama neticelerini devşirmeye fırsat bulamadı.

Cumhuriyet döneminde de, "insan açığı"nı kapatabilmiş değiliz. Son 11 yılda 5 Milli Eğitim bakanı değiştirerek, aslında sadece "insana yatırım" alanında yeterli politika oluşturamamış olduğumuzu ortaya koyduk.

Özgül ağırlık meselesi

Türkiye böyle de diğer İslam ülkeleri daha mı farklı? İslam dünyası olarak "insan sermayemiz"çok güçlü değil.

1.5 milyarlık nüfusun "özgül ağırlığı" 1.5 milyara denk değil.

Ben bu konuyu anlatırken, damlama usulü sulamayı örnek veririm. Damlama usulü sulamada sınırlı miktardaki su ile bitki veya ağaç yetiştirirsiniz. Bunun için ağacın ihtiyacı olan suyu tespit etmeniz ve her ağaca ihtiyacı olan suyu verebilecek bir teknik geliştirmeniz gerekir. Bunu yapanlar, diyelim çölde, orman yetiştirebilirler, sebze meyve üretebilirler. Hele bir de o meyvenin sebzenin türünü ıslah edebilmişlerse, sizin binlerce hektarlık alanda ürütebildiğinizden daha fazlasına sahip olabilirler.
İnsana yatırım da böyledir.

Tek insanı önemsemek'tir bunun temeli.

Ben hep, İslam dünyası olarak "Tek insanı önemseme" noktasında problem yaşadığımızı düşünüyorum. 1.5 milyarlık nüfusun tek tek ele alınması ve geliştirilmesi yaklaşımı. Bunu yapamadık.

Nüfus çok, ama o nüfusu oluşturan her bir insandaki bütün potansiyel imkânı ortaya çıkaracak eğitim ortamınız yoksa "Atıl kapasite" sorunu yaşıyorsunuz.

İnsan açığı kapanmazsa

Mesele "Özgül ağırlığı" geliştirme noktasında toplanıyor.

Bir buğday tanesinden bire on almak da mümkün, bire yüz almak da... Bire yüz almanın yolu, o buğdayın neslini ıslah etmekte toplanıyor.

İnsanın özgül ağırlığını artırmak da içindeki enerjiyi açığa çıkarmakla mümkün. Bunu "insana yatırım" sağlıyor.

Soru şu:

- Biz İslam toplumları insana ne kadar yatırım yapıyoruz?

Burada sorun var.

Artı, insana yatırımın planlanmasında da sorun var. Devletlerin sorunu var, toplumların ve toplumlar bünyesinde oluşan sivil toplum kuruluşlarının sorunu var.

Dünyadaki yarış, insana yatırım yarışıdır, dense yanlış olmaz.

"Hakim milletlerle mahkum milletler arasındaki fark, terazideki bir dirhem farkıdır, der bir Mısırlı düşünür. O dirhem, yetişmiş insandır."

Belki de kitlesel anlamda bir "form"u tutturuyoruz, ama yükselme istidadı taşıyan insanın ihtiyacı olan kanadı takmak için gerekli olan bedeli ödemek "zor" geliyor.

"Neden böyleyiz"in cevabı üzerine söylenecek çok şey var. Onları da konuşmalıyız. Ama İslam dünyası, bu "insan açığı"nı kapatmadığı sürece, mazlumiyeti aşması zor olacak. Bu konu üzerinde çok düşünmeliyiz, çok.


ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları