Süreç ve risk

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 19.05.2024 11:51
YAZI
A
 Doğu-Güneydoğu'da endişe verici şeyler oluyor.

Yüksekova'da ölümler oldu, Lice'de asker kaçırma olayı yaşandı, Diyarbakır'da sokaklarda terör estirildi. İstanbul'da bazı semtlere de uzandı terörün boyutları.

Ne oluyor?

Çözüm sürecinden kaygı duyulacak bir atmosfere doğru mu ilerliyoruz?

İlginçtir son birkaç gün içinde İmralı'dan, Öcalan'dan açıklama geldi, "provokasyonlara fırsat verilmemesi" istendi.

Örgütün Avrupa'daki temsilcilerinden Zübeyr Aydar, "Seçimler silahların gölgesinde olmayacak" açıklamasını yaptı.

BDP çevrelerinden gelen açıklamada da, provokasyonlara itibar edilmemesi uyarısı var.

Bir tek Kandil kuşku uyandırıcı açıklamalar yapıyor.

Ama Kandil'in de İmralı'ya rağmen bir savaş başlatması imkansız görünüyor.

O zaman nedir Yüksekova'da, Lice'de, Diyarbakır'da yapılanlar?

Şu biliniyor: Henüz örgüt militanları bütünüyle yurtdışına çıkmadı, silahı bırakmadı.

Güvenlik kuvvetleri de, bu yapılanmaları takip ediyor ancak çözüm sürecinin devamı adına silahlı yapılara müdahale etmekten kaçınıyor.

Böyle, silahların sustuğu ve tabii hem evlere şehit cenazelerinin gelmediği hem de dağda ölümlerin olmadığı bir nispi sessizlik dönemi yaşanıyor.

Belki, temelli bir çözüm öncesinde ilk yapılması gereken de, ölümlerin sona ermesi olmalıdır.
 
Çözüm süreci ne alemde?

 
Çözüm süreci ilerliyor mu?

Bu sorunun cevabı "İlerliyor ama yavaş" şeklinde verilebilir.

Belki şu: Örgütün statü vs. gibi talepleri var ve hükümet bu talepleri karşılamak istemiyor.

Aslında hükümet, "örgüt dayatmasıyla Kürtler için bazı haklar verildi" gibi bir görüntünün ortaya çıkmasını da istemiyor.

Aynı şekilde hükümet, örgütün Kürtler'in temsilcisi gibi görünmesini de kabul etmiyor. Zaten bunun örgütü tasvip etmeyen geniş Kürt topluluklarının hukukuna riayetsizlik olacağı da muhakkak.

Çerçeve şu:

Terör ile bir hak savunması kabul edilemez.

Terör bitmeli.

Herkes talebini meşru demokratik şartlarda dile getirilmeli. Halktan görülen karşılık ölçüsünde de sistemde düzeltmeler yapılmalı.

Bunun için herkesin normalleşmesi, yani eşit vatandaş haline gelmesi lazım. Bunun için de hiç kimsenin elinde silah tutarak, siyaset yapmaması gerekir.

Örgütün silahsızlanması bu açıdan önemli.

Belki örgüt de silahsız olduğu zaman etkinliğinin bulunmayacağını düşünüyor ve silahlı iken netice almaya çalışıyor.

30 yıldır da illegal alanda silahla siyaset yapıyor.

Bunun sona ermesi lazım, başka çıkar yol yok.

Şimdi bir bakıma bunun geçiş dönemindeyiz.
 
Zihni restorasyon zarureti
 
Öcalan, 21 Mart'ta "Artık silahlı mücadele dönemi bitti" dedi. Belli ki o, böyle bir zihni atmosfere geldi, getirildi. Beklenen Öcalan'ın çağrısı ile silaha sarılanların, yine Öcalan tarafından bir zihni restorasyondan geçirilmesi ve silahlı mücadele döneminin sona erdiğine inandırılması.

Silahlı yapıların normal hayata intibakı kolay değil. Boynuz-kulak misali bazen liderleri bile aşan misyon sarhoşluğu ya da silah tutkunluğu ortaya çıkabiliyor.

Mesele cini şişeye sokma meselesi.

Kürt çocuklarının zihnini Hasan Sabbah militanlığı ile dolduranlar, şimdi onların birer cinayet aracı olarak devamının önünü alacaklar.

Nasıl alacaklar göreceğiz.

Hükümetin tavrı, onlara, böyle bir dönüşüm için fırsat tanımaktan ibarettir.

Terör olursa karşılığı da olur. Başka çare olmaz. Güvenlik birimleri gerekeni yapar. Onun için herkesin aklını başına alması lazım.

BDP'nin parlamentodaki "Türkiye Kürdistanı" hırçınlığı da, seçim dönemini gerilimle sürdürme niyeti ile alakalı ise, bu da bir şekilde rüzgar ekmek anlamına gelir, sokaklara yansıyan ve Türkiye'yi alarm durumuna sokan fırtına da onların da vebalinin altı çizilecektir.
ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları