Amerika havlu mu attı?

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 19.05.2024 09:57
YAZI
A
 Ya Başbakan ve Dışişleri Bakanı'nda, öyle beribenzer mağlubiyetler karşısında zaafa uğramayan çelik gibi sinirler var ya da birçok dış politika yorumcusunun bilmediği şeyleri biliyorlar.

"Suriye konusunda Türkiye dımdızlak ortada kaldı", iddiası öylesine geniş bir platformda paylaşılıyor ki, ister istemez bu hüsranı Erdoğan'ın ve Davutoğlu'nun yüzlerinde de görmeye hazırlanıyorsunuz. Ama onların simalarında öyle bir bozgun alameti yok.

Acaba dış politikanın bu iki mimarı, Washington'un kendilerine uyguladığı süper protokole fit oldular da Suriye politikasındaki hüsranı göremez hale mi geldiler?

Sadece geziyi izleyen birkaç gazeteci, "başka bir ihtimal"e işaret ediyor. "Üç kişilik"görüşmede acaba "2. Cenevre buluşması"ndan öte neler konuşuldu? İşte orada, bölgedeki tüm sorunların masaya yatırıldığı çok geniş bir ufuk turu eşliğinde "Aktif müdahale değil ama muhaliflerin daha etkin desteklenmesi konuşulmuş olabilir" notları düşüldü.

ABD'nin küresel hesabı bitti mi?

Yazılanlara baktığınızda "Amerika Ortadoğu'dan elini eteğini çekti, fiilen havlu attı, meydanı Rusya'ya ve İran'a bıraktı" gibi bir izlenim ediniyorsunuz. "Obama'nın başı içeride dertte, Irak'taki çok kötü deneyim de ortadayken, Suriye ile ilgilenecek durumda değil, Türkiye ise, Suriye meselesine aşırı ölçüde girdi, yeterli gücü bulunmadığı için de sadece bedel öder hale geldi" yorumları başka şeyi de düşündürmüyor.

Türkiye tarafını bir yana bırakalım, bu yaklaşımdaki Amerika-Ortadoğu yorumları, bir süper gücün, artık dünya ile ilgilenmekten elini eteğini çektiği anlamını içermiyor mu?

Yoksa Amerika artık Çin'i falan da mı önemsemiyor? Asya da mı gündeminde yok Amerika'nın?
Yoksa Amerika, artık enerji vs. gibi şeylere de mi kafayı takmıyor?

İran'ın nükleer çalışmalarını bile boşladı mı Amerika?

İçe kapanma politikasına mı yöneliyor Amerika?

Amerika'nın böyle irade zaafı yaşadığı dönemler olmuştur.

Nitekim İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, Yalta-Tahran-Potsdam Konferansları'nda Rooswelt'in gösterdiği zaafla Doğu Avrupa'yı Sovyet nüfuzuna terk ettiği anlatılır.

Rövanşı taa 1989'dan sonra, Sovyetler dağılınca alabilecektir.

Acaba yine böyle bir durumla mı karşı karşıyayız?

Küresel bir dünyada, Amerika içe kapanacak ve Ortadoğu ile ilgili tüm alakalarını terk edecek?

Türkiye'nin duruşu

Önceki yazımda da ifade ettim, "perspektif farkları" bulunabilir. Ama bu coğrafyada Türkiye'nin kıymet-i harbiyesinin düşmesi asla söz konusu olamaz. Bunu Rusya da yok farz edemez, Amerika da, Çin de...

Bir şey daha: Kendi halkına karşı bunca cinayete imza atmış bir Esed yönetiminin hâlâ buralarda hüküm-ferma olabilmesi, insanlık adına utanç vericidir. Bunu ne Rusya aklayabilir ne Çin ne de İran.

Türkiye, insani hassasiyet adına sonuna kadar haklıdır ve sesini en yüksek şekilde çıkarabilir.
Tayyip Erdoğan'ın "BM Güvenlik Konseyi'ndeki 5 daimi üyenin cinayetlere göz yumması" karşısındaki isyanı onun için çok anlamlıdır.

Suriye'de muhalif gruplar içinde yer alan kimi silahlı grupların işlediği vahşeti, Esed'in kanlı imajını dengelemek için kullanmak ise, asla Suriye'deki kanlı sürecin devamına hak verdirmiyor.
Esed'li yapıyı bitirmek, hangi taraftan gelirse gelsin, vahşeti sona erdirmenin olmazsa olmazı haline gelmiştir.

Bir gün dünya 100 bine yakın ölünün ve milyonlarca Suriyeli mültecinin hesabının kime yazılacağı sorusunu da konuşacaktır. Orada Rusya'nın, Çin'in, İran'ın vebali de, Amerika dahil Batı'nın irade zaafı da hesaba geçecektir.

ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları