ODTÜ işgalinden bugüne...

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 19.05.2024 19:02
YAZI
A
 Gençliğimiz ve eylemler denince insan yakın geçmişi hatırlamadan edemiyor.
Ve maalesef gençliğimiz bu yakın geçmişi bilmiyor. (Maalesef şu an köşe yazanların çoğu da bugünleri bilmiyor.)

Şu sıralar en çok konuşulan şey, Gezi Parkı eylemlerine katılan 90 gençliği, yani yaşları 20'lerde olanlar, ömürlerinin 11 yılını AK Parti iktidarında geçirmişler ve önemli ölçüde zorlukların aşıldığı bir ortamı paylaşmışlar.

Yani 90 öncesini bilmiyorlar. 80 öncesini bilmiyorlar, 70 öncesini bilmiyorlar.
Bizler 68 gençliği denen gruba dahiliz.

Bir manada üniversitelerde bütün dünyada öğrenci eylemlerinin yoğun biçimde yaşandığı zamana...
Bizde 68'lerdeki gerilim, 1971'de bir askeri muhtıra ile sonuçlanmış. 80 öncesindeki olaylar 12 Eylül darbesi ile sonuçlanmış. Daha öncesine giderseniz, 60 öncesindeki olaylara da varabilir, yine öğrencilerin malzeme olarak kullanıldığı olaylar, 27 Mayıs darbesi ile sonuçlanmış.

27 Mayıs darbesi döneminde çocuktum. Kıyma makinesi yalanlarını ancak kitaplardan okudum.

ODTÜ'den 27 Mayıs'a...

Ama 1970 öncesinde artık gazeteciydim ve 12 Mart muhtırasına gazeteci olarak tanık oldum.
Öncesinde bir "ODTÜ işgali" vardır. Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nin işgal edilmesi olayı. 1969'un 7-13 Nisan tarihlerine rastlar. Sol-Kemalist örgütlerin öğrenci hüviyeti içinde bir hafta süreyle koca üniversiteyi işgal altında tuttukları olay.

Rektörü, dekanları, öğretim üyelerini kovup, öğrencileri baskı altına alıp, tüm üniversiteye el koydukları, sonunda silahlanıp, jandarmaya karşı direndikleri günler...

Eylemin son günü, Ulaş Bardakçı polislere yönelerek "Bugün 13 Nisan, yeni 27 Mayıs'lara az kaldı" der ve 1969 ODTÜ işgali bu sözlerle sona erer.

Vatan'da Reha Muhtar, bir süredir bu tür eylemlerde gençlerin nasıl kullanıldığını anlatıyor:
Okula egemen olan fraksiyonun temsilcilerinden biri, aniden sınıfa girdi;
"Arkadaşlar, dedi, sınıflardan ve okuldan çıkmıyoruz. Boykot var." 

Reha Muhtar'ın hangi okuldaki hangi boykotu anlattığı belirtilmiyor. Ama diyor ki, "O gün, 'bir daha kendimi böyle rezilane bir şekilde kullandırtmam' dediğim gündür." 

ODTÜ'de de olaylar önce boykotla başlıyor ama boykot eylemcileri kesmiyor ve ardından işgale gidiliyor.

Bu eylemlerden, daha sonra, kaç idam, kaç yıl hapis çıktı, sonrasında kaç silahlı çatışmada kimler hayatını kaybetti, şimdi dökümünü yapmak kolay değil.

Gençlik harcanıyor

Ama iş böyle başlıyor.
Geniş gençlik kesimleri kullanılıyor, kullanılıyor, sonunda eylemi yönetenlerin vardığı yer ise, uçurumun dibi. Bugün posteri taşınan birçok kişi, 1968'lerden bu yana sözüm ona sokak eylemlerinde liderlik yaptığı zannedilen insanlara ait. ("Mahir, Hüseyin, Ulaş, kurtuluşa kadar savaş" sloganı o günlerin sloganıdır ve ismi geçen üç kişi de çatışmada öldürülmüşlerdir.)

Su testisi su yolunda kırılmış.
Kızıldere'de çatışmada ölenler.
İdam edilenler.

Sokaklarda vuruşarak can verenler.
Bu anafor içinde aynı silahla vurulan ülkücü ve devrimciler...
Şimdi 68'lerin gençleri, dedelik zamanlarını yaşıyorlar.
Acaba ne hissediyorlardır olan biteni görünce?

"Aferin çocuklar, her yer Taksim her yer direniş" diye mi sesleniyorlardır, içlerinde balkona çıkıp tencere-tava çalan var mıdır, yoksa "bizim oğlan bina okur" türünden bir devri daim içinde yenilmişliklerini görüp, buruk bir tebessüm içinde midirler?

Ben de ODTÜ ile ilgili bilgilerimi tazelemek için Ekşi Sözlük'e baktım. Dileyen bakabilir.
Ya da dileyen, Babam ve Oğlum filmindeki devrimci gencin ve ailesinin dramını bir kere daha seyredebilir.
Yazık oluyor gençlerimize ve kullanılmışlığa...


ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları