Çözüm, Lice, BDP

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 18.05.2024 15:22
YAZI
A
 Çözüm sürecini başlatmış bir hükümetin Lice türü olayları asla istemeyeceği çok açık bir gerçektir. Hele Lice ile Gezi olayları arasında irtibat kurulması, hükümetin asla isteyeceği bir şey değildir.
Hükümetin, Cizre'deki hadiseye benzer şeyleri kabul etmesi de söz konusu olamaz. Bu tür hadiselerin, çözüm sürecine yönelik kuşkular besleyen Doğu-Güneydoğu dışındaki bölgelerde hem tepkiler doğuracağı hem de kuşkuları artıracağı muhakkaktır.

Bunlara, hükümet cenahından tepki gelmesi son derece tabiidir.
Peki bu hadiseler karşısında BDP ve örgüt cenahının duruşu nasıl olmalıdır?

Çözüm süreci konusunda en duyarlı kesimin Doğu-Güneydoğu Anadolu olduğu artık biliniyor. Akil İnsan Heyeti çalışmaları, en çok o bölgelerde kabulle karşılandı. Kürt vatandaşlarımız bir yandan belli talepleri dile getirirken bir yandan da barış sürecinin devamını istediler. Çünkü ölümler en çok onların bünyesinden insan koparmıştı.

Öcalan'ın barış sürecinin tarafı olmasında herhalde, Kürt toplumundaki bir ölüm yorgunluğunu ve barış talebini görmüş olmasının etkisi vardır.

Bana göre bunu BDP veya Kandil de görmüştür, çünkü görmeme imkânı yoktur, ancak ne BDP ne de Kandil iradesi, böyle bir barışa karar verme cesaretini kendinde görmemiştir.

BDP'nin duruşu net değil

Şimdi süreç işliyor.
Hükümet, Türkiye'nin bütünündeki hassasiyetleri dikkate alarak, işi suhuletle götürmeye çalışıyor.
Peki BDP ve örgüt cenahında görünen ne? Görünen bence şu:
- Cizre ve Lice olayları karşısında kararlı bir duruş eksikliği.

- Ve "Hükümet adım at" eylemliliğiyle sürece müdahale hamlesi.
BDP, Cizre'de ortaya çıktığı gibi, Öz Savunma Birliği tarzında bir "illegal" yapılanmayı istiyor mu istemiyor mu, bu konuda net duruş sergilemiyor. Bir yandan o yapının illegal olduğunu biliyor, bir yandan da KCK bünyesinde o tür yapılanmaların hedeflendiğini biliyor. Kendisi "legal" bir siyasi hareket olarak nerede duracak?

Barış süreci demek, illegalitenin devreden çıktığı ve her şeyin legal zeminlerde oluştuğu bir ortamı kabullenmek demek. BDP henüz bu konuda netleşmiş görünmüyor.
Lice olaylarında "uyuşturucu" işi var bir, "karakol" işi var iki.

BDP herhalde karakolsuz, güvenliksiz bir ortam düşlemiyordur. Karakolun vatandaşla ilişkide, eskiden olduğu gibi yanlış yapmasına karşı çıkabilirsiniz, ama karakola tümden karşı çıkmanın mantığı yok. En azından bir adi cinayet davasında ihtiyaç duyarsınız kolluk kuvvetine.

Uyuşturucu konusu ise, artık tartışma bile kabul etmez. Hint keneviri tarlalarının, bugüne kadar ve bunca genişlikte ekilmiş olması ve güvenlik birimlerinin müdahale etmemiş olması bile acayip bir durum.

Samimiyet farkı

"Hükümet adım at", eylemlerine gelince... Eylem, demokratik çerçevede kaldığı sürece tabii ki yapılabilir. Ancak, gerek taleplerin muhtevası, gerekse süreçte hükümetin dikkat ettiği hassasiyetlerin önemsenmemesi açısından ciddi problem bulunduğunu düşünüyorum.

Bunun da altında, sürecin ilerlemesi ve silahlı yapının devre dışı kalması durumunda, halkın BDP'ye yönelişinin azalacağı kaygısı var gibi gözüküyor. Bu kaygının BDP'yi, hedefleri en uca taşımak ve o alanlarda toplum zemininde talep-hassasiyet-tepki oluşturmak gibi bir tavra yönelttiği düşünülebilir.

Bu talepler içine "Öcalan'ın serbest bırakılması" gibi hususların konması ise, suyu yokuşa akıtmak açısından sadece tebessüme yol açıyor.

Barajlara karşı çıkma konusunda BDP, bence bir kere daha Başbakan'la konuşmalı.
Üzüm yemek, üzüm yemek, üzüm yemek. Yani samimiyet testi.


ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları