Aşamalandırma taktiği

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 19.05.2024 18:19
YAZI
A
 Başbakan Erdoğan'ın "Silahlı grupların henüz yüzde 15'i çıktı, yüzde 85'i içeride" açıklaması eminim herkesi şaşırtmıştır.

Çünkü herkes, birinci aşamanın tamamlanmak üzere olduğunu, dolayısıyla hükümetin ikinci aşamada yer alan demokratik adımları atması gerektiğini düşünür hale gelmişti.
Hiç kendinize sordunuz mu? Bu aşama işi nereden çıktı?

Mesela hükümet adına herhangi bir kişinin "aşama"dan söz ettiğini duydunuz mu?
Oysa medyada bir "aşama"dır gidiyor.

"3 aşama"yı önce Öcalan'dan rivayetle Karayılan söyledi, medya sorgulamadan satın aldı, öyle de gidiyor.

Birinci aşama silahlı grupların ülke dışına çıkışı, ikinci aşama demokratik reformlar, üçüncü aşama "Öcalan dahil herkesin özgürleşeceği normalleşme..."

BDP'lilerin "Birinci aşama sona ermek üzere, dolayısıyla hükümet ikinci aşamada üzerine düşeni yapmalı, aksi takdirde halkta büyük hayal kırıklığı yaşanacak, bu da durumu süreçten önceki halden daha kötü duruma götürecek" söylemleri bunun üzerine bina ediliyor.

Raporlara yansıyan

Başbakan'a sunulan Doğu-Güneydoğu raporlarına giren ilginç notlardan birisi "Hükümetin süreci sadece terörün sona erdirilmesi olarak görmesi ve Kürtler'in hakları konusunda bir adım atmaması endişesi" olarak not edilmiş.
Bunun anlamı şu ki, süreç ve beklenti iç içe geçmiş durumda.

Bunu tabii karşılayabiliriz.
Zaten hükümet de, işi sadece terörün sona erdirilmesi olarak görmüyor ancak kendisini Öcalan'la varılmış mutabakat çerçevesinde böyle bir "aşamalandırma" ile bağlanmış da görmüyor.

Çünkü süreç, sadece Doğu-Güneydoğu'daki duygu durumu ile sınırlı değil. Onun için Akil İnsanlar 7 bölgede çalıştı ve hükümetin eline, 7 bölgenin duygu-hassasiyet-kaygı atmosferini taşıdı.

Doğu-Güneydoğu dışındaki bölgelerden gelen raporlara hakim olan husus ise sadece Kürtler'in hukukunun gözetilmesini değil, tüm toplum kesimlerinin beklentilerinin karşılanacağı bir "sistem restorasyonu" talebidir.

Kaldı ki, Doğu-Güneydoğu raporlarına yansıyan bir başka gerçek ise o bölgelerde bile"Kürtler'in temsili"nin sadece PKK'ya ve Öcalan'a verilmesine yönelik itiraz var.
Ama görünürde süreci Öcalan, PKK, KCK ya da BDP yönetiyor gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıyor.

Kitle iletişiminde zaaf

Bu "üç aşama" teması da, o inisiyatifin içinde oluştu ve dediğim gibi, medya tarafından yoğun biçimde tüketilmeye başlandı.

Bu sütunu devamlı okuyorsunuz ve muhtemelen siz de, ben bu düşünceyi asla paylaşmadığımı defalarca ifade etmeme rağmen, sürecin bu üç aşama içinde gerçekleşeceğine inandırılmış olmalısınız.

Neden?
Çünkü kitle iletişimi noktasında o cenah, çok daha sonuç alıcı bir yığınak yapıyor.
Kim ne derse desin, sonuç böyle.

Şu anda hükümete "yoksa halkı tutamayız haaa" diyerek psikolojik baskı uygulayan onlar, çünkü "üç aşama" temasını empoze ede ede onun kitle iletişim zeminini hazırladılar.

Hükümet, en azından bu "aşamalar" konusunda kitle iletişiminde etkisiz kalmış bulunuyor.

Bence süreçte kitle iletişimi, en az muhteva kadar önemlidir ve hükümetin, bu konuya yönelik bir birim oluşturması kaçınılmaz görünmektedir. Çünkü bu mesele, doğru anlaşılmak bakımından ülkenin doğusunda, batısında konuşulması en zor meseledir. Bu noktada sürecin öteki cenahına da sorumluluk hatırlatması yapılabilir ancak hükümetin duyarlı olması yükü bizzat taşıyor olmasının gereğidir.


ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları