Kardeşlik hukukuna çağrı

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 19.05.2024 11:50
YAZI
A
 Geçtiğimiz cumartesi günü Urfa'daydım.

Risale Akademi isimli kuruluşun "Hazreti İbrahim ve dostluk" konulu sempozyumunda, bir panel çerçevesinde, bana da 20 dakikalık bir konuşma imkanı sağlanmıştı.

Benim konuşmamın başlığı "Soyut ilkeler ve somut problemler bağlamında dostluk" şeklindeydi.
Konuşma metninin bir ayağında İslam'ın dostluk-kardeşlik üzerine getirdiği esaslar vardı, diğer ayağında ise ümmet olarak yaşadığımız sancılar bulunuyordu.

İnananları kardeş olarak niteleyen, bizzat Allah Teâlâ idi.

Kalpleri O birbirine ısındırmıştı.

"Aranızda niza ederseniz, rüzgarınız, gücünüz, hatta devletiniz elden gider" buyuran da O idi.

Sonra Allah Rasulü (s.a.v.) 23 yıllık risalet hayatında, İslam içinde tarihe geçecek bir kardeşlik gerçekleştirmişti.

Mekke'den göç etmek zorunda kalan ve "Muhacir" denen Müslümanlar'la, Medine'de onlara kucak açan ve yardımcı oldukları için "Ensar" diye nitelenen Müslümanlar'ı, "Muahat" denen bir "kardeşleşme" ile birbirine raptetmişti.

Hazreti Peygamber ayrıca, Medineli iki Müslüman kavim arasında geçmişte meydana gelen ve Buas harbi gibi savaşa bile yol açan kavmi ayrılıkları gidermiş hatta Medine'deki gayrimüslimleri barış ikliminde buluşturmuştu.

En büyük insani söylem

Hazreti Peygamber'in insanlığa armağan ettiği en büyük insani söylem ise "Arap'ın Arap olmayana üstünlüğü yoktur, üstünlük ancak takva iledir" ölçüsünü getirmesiydi. Bu evrensel insani çerçevenin içinde ırk ayrımı olmadığı gibi renk ayrımı da yoktu.

Rasulullah ayrıca insanları ırkı, rengi, dili ile tasnif etmeyi ve küçümsemeyi, "Cahiliye adeti" olarak nitelemişti.
Yani hangi çağda olursa olsun, insanları derilerinin rengi veya kavmi aidiyetlerinden dolayı aşağılamak, cahiliye çağına geri dönmekti.

Gerek Kur'an-ı Kerim'de gerekse Rasulullah'ın söz ve davranışlarında, insanlara "kardeşlik terbiyesi verme" noktasında çok temel ölçüler vardı.

İnsanlar bir yandan kardeşçe bir kişilik inşası yolunda teşvik edilirken bir yandan da kardeşliğe mani olacak davranışlar konusunda uyarılıyordu.

Bir yandan Müslümanlar'a "Mümin kardeşlerime karşı kalbimde kin bırakma" gibi bir dua öğretiliyor, bir yandan da insanlar, gıybetten söz getirip götürmeye, insanları çekiştirmeye, ayıp araştırmaya hatta yapılan bir pazarlığı bozmaya kadar uzanan davranışlardan uzak durmaya çağırılıyordu.

Ve bütün bunlar, soyut tavsiyeler olmanın ötesinde, bir kişilik terbiyesi ile, toplumsal boyutta bir ete kemiğe bürünme haline geliyordu.

Ve çağdaş İslam toplumları

İslam toplumlarında bu ölçülerin yaşandığı zamanlar oldu, yaşanmadığı zamanlar oldu.

Bu, İslam'ın güzelliği ile Müslümanlar'ın hayatı arasında fark oluşması gibi bir durumdur.

Bugün de İslam toplumlarına baktığımızda, gerek ikili ilişkiler boyutunda, gerekse gruplar, ülkeler boyutunda kardeşleşme alanında ciddi zaaflar yaşandığına tanık oluyoruz.

Ben diyorum ki, insanların nefisleri var, grupların nefisleri var, kavimlerin, ülkelerin nefisleri var...

Zaman zaman bütün bu alanlardaki nefsi hesaplar, ana gayenin, yani Allah Teâlâ karşısındaki ana vazifenin ötesine geçiyor, onu devre dışı bırakmasa bile gölgeliyor ve kardeşlik iklimi derin yara alıyor.

Elbette ki bunun büyük bedeli var.

İslam toplumları bu yüzden büyük acılar yaşıyor.

Onun için Diyanet İşleri Başkanı inananları yeniden "kardeşlik hukuku"nu yaşamaya çağırıyor. Rasulullah'ın elinden yeniden tutar gibi.
ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları