Gül: Siyasi strateji olmadan olmaz

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 17.05.2024 21:04
YAZI
A
 Cumhurbaşkanı Gül, Suriye meselesinde çok meydanda olmadan ama bana göre hem Türkiye'nin duruşu hem uluslararası camianın hareket tarzı çerçevesinde sürecin parametrelerini işaretleme adına çok hayati değerlendirmeler yapıyor.

Mesela, Suriye gibi 100 bini aşkın insanın hayatını kaybettiği, 4 milyonu aşkın insanın ülkesini terk edip mülteci haline geldiği ve Ortadoğu gibi sancılı bir alanda pimi çekilmiş bomba niteliğini koruduğu bir konuda uluslararası camianın irade felcini tespit açısından şu ifadeler ne kadar önemlidir:

"Uluslararası camia başından beri, Suriye'nin içinde bulunduğu durumdan çıkışına ilişkin bir strateji ortaya koyamadı. Kaostan çıkmak için önce bir çıkış stratejisi gerekiyor Suriye için. En büyük noksanlık bu."

Gül'ün şu ifadeleri de kimyasal silah kullanıldıktan sonra bile uluslararası camiada yaşanan tereddütlerin küresel anlamda nasıl bir facia davetçisi haline geldiğinin tespitleridir:

"Kimyasal silah da kullanıldıktan sonra dünyanın buna tepkisiz kalması, bunun karşılıksız bırakılması düşünülemez. Bunlar karşılıksız bırakılırsa önce insanlık vicdanı buna razı olmaz. İkinci olarak da caydırıcılık tamamen yok olur ve bunları herkes kullanmaya başlar."

Siyasi strateji olmadan... 


Ve Gül'den çok hayati bir tespit daha: Siyasi strateji zarureti. BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesinden ikisi (Rusya ve Çin) Esed'in arkasında. Birisi yani İngiltere tereddütleri oynuyor. Amerika "rejime dokunmadan", yani Esed'i yerinde bırakacak sınırlı bir vur kaç hesabı içinde. Yani Gül'ün işaret ettiği çok hayati şey, "siyasi strateji"den yoksun... Esed gibi kanlı katillerin kol gezdiği bir dünyada bu irade felci hayra alamet olabilir mi? Ve bu noktada Cumhurbaşkanı Gül'ün şu sözleri ne kadar hayatidir:

"Ama şunu da söylemek istiyorum ki, altını çizerek, siyasi bir strateji ortaya koymadan, herhangi bir askeri müdahalenin de netice alacağına inanmam. Önce siyasi çerçevenin ve siyasi stratejinin, politik stratejinin ortaya konması gerekir. "

Türkiye'nin sorumluluğu 


Türkiye bu işin neresinde dursun? İrade felci dendiğinde bunun en tipik halinin, bizdeki muhalefet çevrelerinde de yaşandığını görmezden gelebilir miyiz?

Cumhurbaşkanı Gül'ün en başta uluslararası camianın eksikliği adına ifade ettiği "Suriye'nin içinde bulunduğu durumdan çıkışına ilişkin strateji"nin varlığından bizdeki muhalefet için söz edilebilir mi? Cumhurbaşkanı Gül, bu konuda da önümüze tam bir sağduyu ve sorumluluk çerçevesi koyuyor:

"Türkiye, kayıtsız kalamaz bu işlere. Türkiye, bu işlerin tamamen dışında olamaz. Bölgede kaosun bitmesini, daha da kötü, kontrolsüz çatışmalara yol açacak durumların ortaya çıkmasının önlenmesini en çok biz isteriz. Bizim için birincisi bölgenin istikrarı ve huzuru. Onun için çok aktif olarak böyle bir siyasi stratejinin olmasında Türkiye'nin katkısı kaçınılmazdır. Onun için de hükümet büyük bir gayret içerisinde."

Evet, bu sözler yeterince açık. Türkiye bu coğrafyanın bir parçası. Bu coğrafya, Birinci Dünya Savaşı sonrasında galiplerce "mağlup bir dünya" olarak dizayn edilmiş. Türkiye'nin sistemi ve sınırları dahil, bu dizaynda edilgen durumda. Açık veya örtülü bir sömürge statüsü bu. 100 yıldır Türkiye de bu coğrafya da bu edilgenliğin sancılarını yaşıyor.

Şimdi gelinen noktada bu yapının değişmesi söz konusu. Nasıl değişecek?
Dünyanın kafası karışık.

Tüm bölgeyi ilgilendiren "siyasi stratejinin oluşmasında Türkiye'nin katkısı" olabilecek mi? İşte bütün mesele. İktidar-muhalefet, halk-aydın herkesin kafa yorması gereken mesele.
ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları