Bana sorulsaydı...

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 19.05.2024 12:46
YAZI
A
 Ben istişareyi, istişare edenin en hoşuna giden şeyi söylemek olarak anlamam. Söyleyeceğim şey, onun hiç düşünmediği, sıfır ihtimal olarak gördüğü, belki hoşuna gitmeyecek ama onun için hayırlı olduğuna inandığım ihtimal ise, onu söylemeyi, dostluk göstergesi olarak değerlendiririm.
Şu önereceğim şey, belki de Tayyip Bey için "sıfır ihtimal"dir. Ama ben, onun için, herkes için ve Türkiye için hayırlı olduğuna inanıyorum.

-Başbakan belli ki icraatın içinde kalmak istiyor. Şayet üç dönemi yorgunluk vs. sebebiyle yeterli görse, "Başkanlık-yarı başkanlık" gibi temsili yetkisi Başbakanlık'tan daha dominant görünen bir statüyü talep etmezdi.

-İcraatın içinde kalmak istiyorsa, başbakanlık da -Burhan Kuzu'nun ifadesiyle- Obama'dan bile fazla yetki veriyor. O zaman neden başbakanlığı bırakıp başkanlık istesin?

-Başbakan, partisinin başında ve başbakan olarak kalmalı.

-Bunun için parti tüzüğündeki "üç dönem" kısıtlamasını kaldırmalı. Bunu, sözünden dönme görüntüsünü ortadan kaldırmak için parti tabanının yoğun talebi olarak da gerçekleştirmek mümkün.

-Üç dönem içinde yorulduğunu, performans kaybına uğradığını düşündüğü kişilerin sandığa gitmesi önlenip, başka türlü değerlendirilmeleri mümkün. Ama yorulmamış olan, üstelik tecrübeleri ile Türkiye'nin hâlâ istifade etmesi gereken kişiler de devre dışı kalmamış olur.

Dostça, kardeşçe

-Ben, Tayyip Bey ile Abdullah Gül'ün "dostça" hatta "kardeşçe" siyaset yolculuğunun Türkiye'ye çok şey kazandırdığını düşünenlerdenim. Bu noktadaki feragatlerin de, bugüne kadarki başarıda önemli etkisi olduğuna inanırım. Cumhurbaşkanlığı-Başbakanlık paylaşımları da farklı bir örneklik ortaya koymuştur. Şu ana kadar, her iki lider için de Türkiye için de bir kayıp söz konusu değildir.
-Bana göre, Tayyip Bey'in başbakanlığı, Gül'ün cumhurbaşkanlığı, mevcut statü içinde bir dönem daha devam edebilir. Gül-Erdoğan ilişki çerçevesi, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmiş olması durumunda bile ilişkileri problem haline getirmeyebilir.

-Gül'ün cumhurbaşkanlığının ikinci dönemi, Başbakan Erdoğan'ın dördüncü dönemi sonrasında da, Tayyip Bey daha sakin bir siyaset ortamı isteyebilir. O dönemde, küresel anlamdaki temsil liyakati de artacak, dolayısıyla cumhurbaşkanlığı onun için biçilmiş kaftan haline gelecektir.
-AK Parti de bu dönemde, yeni liderlikleri oluşturmuş olacaktır.

Civanmert ukdesi

-Benim düşündüğüm, Tayyip Bey'in cumhurbaşkanlığını önceleyen ikincil derecede olumlu formül ise, şayet anayasa değişikliği gerçekleştirilebilirse, yarı-başkanlık niteliğinde bir statüdür. Böyle bir şey söz konusu olursa, burada da başbakanlığa Sayın Gül'ün gelmesinin, uyumu ve istikrarı besleyici nitelikte olacağını düşünüyorum.

-Başkanlık sistemi istikametindeki zorlamaların, bir kere "civanmertler" diye yeni bir problemli siyasetçi tipini gündeme getireceğini, "civanmert" tipinin, -Hüseyin Çelik'in ifade ettiği gibi- diğer partilerde olduğu kadar bizatihi AK Parti içinde de türeyebileceğini unutmamak gerekiyor.

-Başkanlık ısrarının çözüm süreci noktasında kafaları karıştırdığı, artı bu sebeple bir halk oylamasında risk oluşturduğu da unutulmamalıdır.

-Son söz: Türkiye'nin, gerçek anlamda istikrara kavuşması için daha birkaç dönem AK Parti iktidarına, artı Tayyip Erdoğan'ın liderliğine, artı Abdullah Gül'ün "sakin adam" duruşuna ihtiyacı olduğunu düşünenlerdenim.

Bana sorulsaydı böyle söylerdim. "Doğrucu Davutlar'dan siyasetçi olmaz" denirse ona da"Eyvallah" derim.


ETİKETLER:

Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Diğer Yazıları