Beyşehir yolundaki o su

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 17.05.2024 02:14
YAZI
A
  Beyşehir yolundaki o su

Çok güzel mutlu, huzurlu, sağlıklı bir Pazar sabahından tüm okurlarımıza sonsuz selam ve saygılarımı iletiyorum.

Bugünkü yazımızın ilk bölümünde Yakup Bey’in geçen bu yana üzerinde ısrarla durduğu Beyşehir yolu üzerindeki Konya merkeze 20 kilometre mesafede bulunan su ile ilgili görüşlerini paylaşmak istiyorum.

Mutlaka yetkililerimizin bu su ile ilgili bilgileri ve araştırmaları vardır. Ama belki gözden kaçmıştır düşüncesi ile bizde Yakup Bey’in düşüncelerine katılarak konuyu Yakup Bey’in cümleleri ile kamuoyu ile paylaşıyoruz;

“SU

Uğur Bey gerçekten şu ülkede sizin gibi insanlardan, hele hele Konya'dan 5 tane adam çıksın bak sen...

Uğur bey geçen gün “böbrek taşını düşüren su” var dediler. Bende Beyşehir yolunu Akyokuş tarafından kilometre tuttum. 20 km sonra suyun olduğu yere vardık. İnanın iki büyük çeşme şarıl şarıl dağın altından gelen suyla besleniyor, biri normal su, biride şifalı imiş.

Bu suların akıp gittiklerini öğrendim. Size 1 yıl önce de aynı konuyu yazmıştım, diyorum ki 20'lik borularla 20 km ötedeki bu su Konya'ya gelemez mi?”

TÜRK OLMAK!

Yine bir okurumuzdan gelen uzun bir süreden bu yana da titizlikle sakladığım aşağıdaki özelliklerimizi acil olarak sizinle paylaşmak istiyorum. Belki bu iş de yakında suç olabilir. Bakın okurumuz Türk olmanın özelliklerini nasıl derlemiş;

Çatalın kenarını bıçak niyetine kullanmaktır...

Nereye giderse gitsin, bir şekilde manzara resmi çekebilmektir...

Güneş gözlüğü takınca yakışıklı olduğunu sanmaktır...

Arabayı her yere park edebilmektir...

TV kamerasının arkasından el sallayıp aynı anda cep telefonu ile yakınlarını arayıp haber vermektir...

Şampuan bitmek üzereyken içine su doldurmaktır...

Cihazların uzaktan kumandalarını naylonla kaplamaktır...

Bütün olayları “'bir arkadaşımın arkadaşının arkadaşı...” ' şeklinde anlatmaktır...

Telefon çalınca yanına gidip bir kez daha çalmasını beklemektir...

Çayın yanında gelen şekerden fazla olanı garsona geri vermektir...

Çay bardağı altlığını küllük olarak kullanabilmektir...

Fazladan verilen ketçap, mayonez ve kolonyalı mendili sonra lazım olur diye çantaya atmaktır...

Her programda “70 milyon bizi izliyor” diyebilmektir...

Düğünlerde “Dom Dom Kurşunu” ile göbek atarak, “bir avcı vurdu beni, bin avcı yedi beni” gibi sözlerle kendinden geçen tek millet olmaktır...

Araba camlarına “beni yıka” yazarak arabanın duygularına tercüman olmaktır...

Asgari ücretle çalışıyor bile olsa maaşının 2 katı fiyatlı cep telefonuna sahip olmaktır...

Rüzgarlı havalarda küller uçmasın diye küllüğe su koymaktır...

İçtikten sonra “ne olacak bu memleketin hali ?” diye sormaktır...

Sarı ışıkta korna çalmaktır...

Sandalyenin oynayan ayağına kağıt sıkıştırmaktır...

Denizde “suyun altında nefessiz ne kadar kalabiliyorum” diye deneme yapıp boğulma tehlikesi geçirmektir...

Her aklına geldiğinde “Google” da kendi ismini aratmaktır...

Bisküvi vs. çaya batırıp yemektir...

Papağana önce küfür öğretmektir...

Kaza yapan aracın etrafında toplanıp, yaklaşık hasar tahmini yapmaktır...

Yangın merdiveninin basamaklarına saksı saksı çiçek sıralamaktır...

Misafirliğe gidip saatlerce oturduktan sonra, giderken kapı önünde tekrar muhabbet etmektir...

Yanındakinin gazetesine göz ucuyla bakıp gazeteyi büyük bir iştahla okumaktır...

“Nerelisin ?” sorusuna cevap aldıktan sonra “içinden mi ?” diye sormaktır...

Markete 1 ekmek almak için gidip en az 15 ekmeğe dokunmak, mıncıklamak fakat en sonunda ilk mıncıklanan ekmeği almaktır...

Kaldırım varken yoldan gitmektir...

Düğünlerde saçı topuz yapıp, yandan iki bukle bırakıp, bir de saç üstüne sim döktürmektir...

Asansör beklerken tuşa ne kadar fazla basılırsa asansörün o kadar çabuk geleceğine inanmaktır...

Kale kilit anahtarıyla kulağını kaşımaktır...

Bulmacadaki ünlülere kadın erkek fark etmeden sakal, bıyık, kaş çizmektir...

Yemeğin tadına bakmadan tuz atmaktır...

Her şeyde pazarlık yapabilmektir...

Her seçim zamanı “bir oydan bir şey olmaz” diyerek oy vermemektir...

Her şeyi bilmese de bilmektir...

ve de Türk olmak:

İstanbul' da; Kızkulesi, Anadolu' da buğday, Çukurova' da pamuk, Ege' de tütün, Karadeniz' de fındık, Trakya' da ayçiçeği olmaktır...

Kar yağdığında evsizleri düşünmektir...

Balkon köşesine kuşlar için ekmek kırıntısı koymaktır...

Kendi yerde, misafiri döşekte yatırmaktır...

Milli maçta ağlamaktır...

Hayatın verdiklerine “nasip”, vermediklerine “kısmet” demektir...

Yunus' u bilmektir, Aşık Veysel' i sevmektir...

Saz çaldığında, ney üflendiğinde, yüreğinin derinlerinde bir sızı duymaktır, bir de Yemen Türküsü'nde...

Asya' da batılı, Avrupa' da doğulu diye tepki görmektir...

Çanakkale' de ölmektir...

Askere davul-zurna ile evlat uğurlamaktır, belki de dönmeyeceğini bilerek...

Şehidinin tabutuna son kez dokunurken "vatan sağ olsun" diyebilmektir...

***

İyi tatiller

 

GÜNÜN OKKALI SÖZÜ

Fakirlerin asıl trajedisi beklentilerinin fakirliğidir.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Bazı Belediye otobüs sürücüleri Dedeman kavşağına tam gaz girip korku salmadıkları zaman ADAM oluruz

ETİKETLER:

Uğur ÖZTEKE

Uğur ÖZTEKE

Yazarın Diğer Yazıları