Prof. Mehmet İpçioğlu’nun sözlerine lütfen kulak verin

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 17.05.2024 08:02
YAZI
A
 Necmettin Erbakan Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Mehmet İpçioğlu hocamın üniversitede mezuniyet günleri kutlanırken sosyal medyada paylaştığı kısa ama özlü bir yazı vardı.

O gün için o yazıdan kaç kişi ne anladı bilmiyorum?

Ancak aradan geçen kısa sürede mezun öğrenciler bir bir bizim yanımıza gelmeye başladılar.

Bizim halimiz ne olacak?

Şimdi ne yapacağız? Demeye başladılar.

İşte ben de o gün için hocamın yazısını alıp saklamıştım.

Çünkü o gün o yazıyı tam üç kez okumuştum,

Okurken empati yapmış gözlerim dolmuştu.

Neyse belki bir gün birine lazım olur diye saklamıştım.

Şimdi anlıyorum ki bu yazıyı fazla bekletmeyelim ve sizlerle paylaşalım.

Bu vesile ile de Mehmet hocama hem teşekkür edelim hem de saygılarımızı sizlerin huzurlarınızda bir kez daha kendilerine sunalım.

Bakın Mehmet hocam o gün ne yazmıştı;

“Geçen hafta mezuniyet töreni vardı fakültemizde. Normal zamanlarda hocaların lüks otomobillerine ev sahipliği yapan bahçemiz bu kez çiçekçilerin seslerine karışan çiçek gibi gençlere ve gururlu velilere pişdarlık ediyordu.

Anadolu’nun kırsalından gelmişti velilerin çoğu. Hani yememiş yedirmiş, giymemiş giydirmiş nevinden fedakar insanlar. Yıl boyu kapuskaya talim eden, asgari ücretle en az beş nüfus besleyen, bunlardan nerden baksan üçünü vatan millet aşkına ilim irfan peşinde koşturarak tüm ekonomik teorileri allak bullak eden iktisat mucizesi veliler…

Bahçeyi bin bir fedakarlıkla okuttukları çocuklarının mürüvvetini görmek için uzak diyarlardan gelen bu velilerle haşır neşir olan çocuklarının neşeli cıvıltıları kaplarken, törenin yapıldığı salonda öyle bir duygu yoğunluğu yaşanıyordu ki, diplomasını almak için sahneye çıkan her genç annesine babasına ve dahi hocalarına öyle minnettar hitabelerde bulunuyordu ki ağlamamak ne mümkün…

Nihayet kepler atılıyor, gizli gizli söz yüzükleri takılıyor, nişan ve evlilik hayalleri kuruluyordu.

Kuruluyordu kurulmasına da ne olacaktı bu gençlerin hali.

Velilerin zannettiği gibi öğretmenlik diplomasını hak eden bu gençler önümüzdeki sezonda öğretmen olarak vatanın bir köşesinde hizmete atılabilecek miydi?

Yoksa tüketemediğimiz binlerce üniversite mezunlarının arasına yenileri mi eklenecekti.

Bu düşüncelerle kalabalığı üzgün, süzgün temaşa ederken, babasıyla tanıştırmak için Emre yaklaştı yanıma.

Uzun boylu, kara yağız bir Anadolu çocuğu.

Yakışıklı, Eric Bana’nın Konya versiyonu gibi bir şey. Edebiyat Öğretmenliği’nde okuyor.

Severek gelmiş. İsteyerek, gönüllü erkan-ı harblerden.

Gönlünün bir yarısı Necip Fazıl’ın diğeri ise Atilla İlhan’ın sırça köşklerinde oturuyor.

Ruhunu ise Rahman’a teslim etmiş. Gayrısına geçit yok.

Biraz mahcup, biraz kırılgan, ama adam gibi adam.

Niyeti belli.

Çünkü yüreği elinde geziyor. Ruhundaki amatör kırpıntılarla çıkmış yola.

İçindeki fırtınaları dindirecek olan tek yol var.

Bunları aktarabileceği genç beyinler.

Paylaşacağı çok şey var onlarla.

Kalbine mukabil bir kalp olarak görüyor kendisini bekleyen öğrencilerini.

Ama nafile…

Atanma ihtimali binde bir…

Kendisi gibi on bin kişi bekliyor kapıda.

Oysa öylesine ihtiyacı var ki milyonlarca vatan gencinin bu on binlerce öğretmene…

Ama atanamıyor.

Atanamayınca başka bir iş de yapamıyor.

Çağın iki silahından mahrum yetişmiş çünkü.

Ne yabancı dili var, ne bilgisayarı...

Oysa on küsur sene okuduğu İngilizceyi adam gibi gösterseler bu çocuklar yabancı dili konuşacak seviyede öğrenmiş olmazlar mıydı mezun olurken?

Diğer yandan bilgi toplumunun en önemli silahı olan bilgisayarda bir program yazabilecek kadar bilgi sahibi yapılsaydı, homeofisinde yüksek teknolojiyi kullanarak üretime katkıda bulunsa fena mı olurdu?

Ya şimdi…

Onu da ulu emirlerimiz düşünsün…

Dersek aldanırız. Çünkü düşünmezler.

Neden mi düşünmezler?

Üç yüz yıldan beri günü kurtarma peşindeler de ondan.

O halde gençler iş size düşüyor.

Lütfen kendi kendinizi yetiştirin.

Mezun olduğunuzda iyot gibi açıkta kalmak istemiyorsanız, programcılık seviyesinde bilgisayarı ve konuşacak derecede İngilizceyi öğrenin…

 

GÜNÜN OKKALI SÖZÜ

Dostluk gül olmaktır yaprağı ile de dikeni ile de.

 

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Dolmuşlarımız yolcu indirme ve bindirmeyi ceplerde veya dolmuş duraklarında yaptıkları zaman ADAM oluruz.

ETİKETLER:

Uğur ÖZTEKE

Uğur ÖZTEKE

Yazarın Diğer Yazıları