Mevlana Türbesi'nde böyle...

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 19.05.2024 13:43
YAZI
A
 Mevlana Türbesinde böyle bir kepazelik yaşanılabilir mi? 

Yılın ilk ya da son günleri bizim için masamızdaki takvimin sayfasının değişmesi dışında hiçbir şey ifade etmiyor.

Biz cumartesi, pazar, pazartesi ve dün de sabah gazeteye geldik akşamın bir vakti çıktık. Tabii bu arada hep koltukta da kazık gibi oturmadık. Tabanı yok pabuç gibi şehri turladık. Ya da konuğumuz olan dostları ağırlamaya çalıştık.

Tüm bunları yaparken bazı isimler bizi ısrarla uyarıyordu, “Habertürk’ü okudun mu?”…

Evet okumuştum, okumuştum da bunu bir de ben yazmak istemiyordum.

Dahası inanılmaz hayran olduğum Murat Bardakçı’nın yazdıklarının arasında bir şeyler arıyor, kelimeleri kurcalayıp ben de öküzün altında buzağı arıyordum.

Ondan sonra da yazdıklarını okurken cümlelerinin altını çizdiğim, programlarını izlemek için sabahlara kadar uykusuz kaldığım Sayın Murat Bardakçı bunları yazdı ise hepsi doğru olmasa bile yarısı doğru olsa felaket diyordum.

Ama sayfada bir tarafta da fotoğraflarla yazıdaki iddialar güçlendirmeye çalışılıyordu…

Şimdi “Uğur Özteke yine ne saçmalıyor?” diyenleriniz olabilir. Konuyu şöyle özetleyebilirim;

HABERTÜRK Gazetesi’nin 30 Aralık Pazar günkü nüshasının 24. sayfasında Murat Bardakçı tam sayfa“MEVLANA MÜZESİ’NİN ZEMİNİNİ DEŞİP ÇIKAN KEMİKLERLE ÇİNİLERİ AVLUYA ATTILAR” başlığı ile bir sayfa Mevlana Müzesi ile ilgili iddialarda bulunmuştu.

Yazının bir kısmında “Bu sayfada gördüğünüz kemiklerle ve kırık Selçuklu çinileri ile dolu kolilerin fotoğrafları bu hafta Konya'da, Mevlânâ Müzesi'nin arka bahçesinde çekildi. Müze yönetimi bir duvarın dibine atılan kemiklerin hayvanlara ait olduğunu ama aralarında insan kemiklerinin de bulunduğunu söylüyor ve kemiklerle beraber atılan çini parçaları hakkında da “Bunları müzeye tekrar kazandıracağız” diyor!

kemikler.jpg

Geçen hafta başında Şeb-i Arus'a katılmak için Konya'ya, Mevlânâ Müzesi'ne giden bazı ziyaretçiler büyük şaşkınlık geçirdiler.

Müzenin arka bahçesinde şimdi idari büro olarak kullanılan iki binanın arasındaki alanda, bir köşeye içleri kemiklerle dolu limon kasaları ve karton kutular atılmıştı! Kemiklerin yanı başında ve yine yerdeki bir başka kolide de bazıları Selçuklu döneminden kalma dünya kadar çini parçası, önceki tamirlerde Yeşil Kubbe'den çıkartılıp muhafaza edilen çiniler ve pişmiş topraktan yapılmış kırık objeler vardı.

KÜTÜPHANE BOŞALTILDI

Mevlânâ Müzesi'ni ayrıntılı şekilde bilenler hatırlarlar: Neyzenler Mezarlığı'nın ilerisindeki Hasan Paşa Türbesi ile içeride Mevlâna ve oğlu Sultan Veled'in Yeşil Kubbe'sinin altındaki sandukalarının bulunduğu bölümün arasında "İhtisas Kütüphanesi", kütüphanenin duvarında "Hacet penceresi", arka tarafta da "Hâmûşân", yani mezarlık vardır.

Kemikler işte buradan, yani kütüphanenin zemininden çıkmış...

Müzede senelerden buyana devam eden ve bir türlü bitmek bilmeyen restorasyonlarda sıra İhtisas Kütüphanesi'ne gelmiş, kütüphane boşaltılmış ve Hâmûşân ile beraber kazılmış...

Yüzlerce senelik bir mekânda tamirat, güçlendirme yahut eskimiş kısımların yenilenmesi maksadıyla etrafı kazıyorlar, buraya kadar her şey tamam ve normal...

Tuhaflık, bundan sonra başlıyor; kütüphanenin zemininden yahut başka yerlerden çıkartılan kemikler mukavva sandıklar ve koliler içerisinde ilerideki avlunun bir tarafına atılıveriliyor ve bütün bu işler, düşüncesinin temelinde "edep" kavramının yer aldığı Mevlânâ'nın hemen yanı başında yapılıyor!

TAHTI TAŞ İTMİŞTİ

Bu sayfada gördüğünüz içler acısı fotoğrafları çeken Ajans Habertürk'ün Konya muhabiri arkadaşımız Zafer Samancı, avluya atılan kemikler ile çini parçalarını daha önce Topkapı Sarayı Müzesi'nin müdürü ve o meşhur "taht taşıma" hadisesinin kahramanı olan, şu anda da Mevlânâ Müzesi'nin müdürlüğünü yapan Yusuf Benli'ye sormuş... Yusuf Benli, “Bu kemikler çevre düzenlemesi yapılırken bulundu. Büyük bir kısmı hayvan, bazıları da insan kemiği. Ayrıştırarak gömmek için beklettik ama araya Mevlânâ törenleri girince iş uzadı. Çini parçaları da restorasyon sırasında elde edildi. Bunlar tarihî emanetlerdir, tekrar müzemize kazandırmak için en kısa zamanda halledeceğiz” demiş.

Konu hakkında başka bir yorum yapmayacağım, zira bu sayfada gördüğünüz fotoğraflardan her şey zaten apaçık görünüyor...

Sadece üç sorunun cevabını çok merak ediyorum:

“Tarihî emanet” olduğu söylenen objelerin ve asırlar önce oraya defnedilmiş olan Mevlevîler'in kemiklerinin müzeye tekrar "kazandırılacakları" zamana kadar muhafaza edilmelerinin metodu bunları kolilere doldurup bahçenin bir köşesine atmak mıdır?

Hazreti Mevlânâ'nın kabrinin hemen yanı başında şimdiye kadar kimselerin bilmediği bir hayvan mezarlığı mı vardı? Hayvanlarla insanlar buraya beraberce mi defnediliyorlardı?

Topkapı Sarayı'ndaki Cellâd Çeşmesi'nin ilerisinde bulunan Dolap Ocağı'nı izinsiz olarak kazıp toprağın altındaki arkeolojik malzemeye zarar verdiği için hakkında soruşturma açılan müze müdürlerinin daha sonra Mevlânâ Müzesi'ni de kazma, yani arkeolojiye heves ederek zemini deşme hevesi nereden geliyor? Sırada deşilecek başka neresi var?

……………

Konya'da 1990'ların sonunda çok daha büyük bir “kemik rezaleti” yaşanmış ve 12. asırda hüküm sürmüş olan sekiz Selçuklu sultanının, Birinci Mesud'un, İkinci Kılıçarslan'ın, İkinci Rükneddin Süleyman'ın, Birinci Gıyaseddin Keyhüsrev'in, Birinci Alâeddin Keykubat'ın, İkinci Gıyaseddin Keyhüsrev'in, Dördüncü Rükneddin Kılıçarslan'ın ve Üçüncü Gıyaseddin Keyhüsrev'in kemiklerini köpekler kapmıştı.

Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün Alâeddin Camii'nin türbe kısmında başlattığı onarım sırasında türbeleri camide bulunan Anadolu Selçuklu Devleti'nin önde gelen sekiz hükümdarının lâhidleri de bakım maksadıyla açılmıştı.

Mezarlardan çıkartılan kemikler çuvallara konmuş ama bir tarafa kaldırılmamış, çuvallar ağızları açık olarak mezar odasında bırakılmış ve mekân o gece köpeklerin akınına uğramıştı. Havalandırma deliklerinden mezar odasına giren köpekler çuvalları parçalamış, hayvanlardan biri Alâeddin Keykubad'ın uyluğunu kapmış, bir diğeri Kılıçarslan'ın kaval kemiğini almıştı. Gıyaseddin Keyhüsrev'in kaburgası, Birinci Mesud'un leğen kemiğinin parçası yahut Rükneddin Süleyman'ın çenesi, köpeklerin dişlerinin arasındaydı. Köpekler kemiklerle sabaha kadar oynamış ve güneş doğarken bir tarafa atıp gitmişlerdi!

Ertesi sabah işbaşı yapan işçiler, dehşet verici bir manzarayla karşılaştılar: Alâeddin Camii'nin ve türbenin bulunduğu tepenin dört bir yanı kemiklerle doluydu. Hemen her taşın yahut bir ağacın altında bir hükümdara ait iskelet parçası vardı.

Hükümdar kemiklerinden bulunabilenler Alâeddin Tepesi'nden toplandı ve sekiz lâhde göz kararı yerleştirildi!

Rezalet, 2003 senesinde Konya'da yayınlanan bir gazetede haber oldu ama fazla ses getirmedi.Hadiseyi 2004 Mart'ında seçim araştırması için gittiğim Konya'da duydum, bazı müze müdürlerine doğrulatıp yazdım ve Türkiye, hem tarih hem de bir vefâ rezaleti olan bu hadiseyi manşetten yayınladığımız haber ile öğrendi.

…………..

Bu satırları ben defalarca okudum. Hani biz gazeteciler hep işin kötü yanını düşünürüz yaaa. Yine böylesine korkunç bir dahası şeytani bir senaryo hayal ettim.

Çok uzaklardan bildiğim kadarı ile Murat Bardakçı ile İlber hoca kanka(!) seviyesinde dostlar. Ama bir süre önce de İlber Hoca ile Yusuf Benli, Topkapı Sarayı Müzesi müdürü iken o meşhur “taht taşıma” işi yaşanmıştı.

Yusuf Benli şimdi Mevlânâ Müzesi'nin müdürü…

Yoksa o çekişme hala sürüyor olabilir miydi?

Ama tarih konusunda böylesine büyük yaşayan çınarlar tarihe böyle bir şeyi yapmak bir yana düşünemezler diye de kendi kendime kızıyordum.

Ama şimdi bu iş yine mide bulandıracak kadar ciddi. Dahası bu iş burada kalmaz diye de diye de korkuyorum.

GÜNÜN OKKALI SÖZÜ

Matematik denklemleriyle tartışmaya girilmez.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Şems parkı çevresinde uygunsuz park sorununu çekilmez hale getirmediğimiz zaman ADAM oluruz.

ETİKETLER:

Uğur ÖZTEKE

Uğur ÖZTEKE

Yazarın Diğer Yazıları