Direksiyonda eşek varsa...

Kayıt Tarihi: 01.01.1970 02:00 - Son Güncelleme: 17.05.2024 12:07
YAZI
A
 Direksiyonda eşek varsa, kaputun altındaki beygirin hiçbir önemi yoktur

Bugün trafikte sabah sabah yaşadığım iki can sıkıcı, dahası sinir bozucu olaya rağmen böyle bir yazı yazmayacaktık.

Gazetede bilgisayarın karşısına geçtiğimiz zaman direksiyonda ki öfkemizi de unutmuştuk.

O her sabah yaptığımız çalışmaya dalmıştık.

Bizim UĞUR BÖCEĞİ’ne malzeme toplayabilmek için sosyal medyada turlarken birden yazımızın başlığını gördüm.

Bu sanki yaşadıklarımızı doğruluyordu.

O anda sabah yaşadıklarım aklıma geldi. Yine kan beynime sıçradı.

Bunun üzerine sanal alemde ki turumuzu tamamladıktan sonra sizler için yazmayı düşündüğüm konuyu bırakıp, yazıya bizim kendi dünyamızdan iki kötü örnek ile başlamak istedim.

Tüm kızgınlığıma rağmen aşağıda vereceğim iki örnek için bizim insanımıza yazımızın başlığında ki o ağır ithamı asla kullanmıyorum.

Bunun içinde şimdiden yanlış anlaşılmasını istemiyorum.

……………

Hafta için sabahın belli saatlerinde İhsaniye kavşağı her yönü ile tıkanık olur.

Hatta Meram Yaka’dan gelen insanlar alt geçitten çıktıkları zaman frene basmak zorunda kalırlar. Neden?

Araç kuyruğu Kulluk petrolün önüne kadar geldiği için.     

Allah için dün sabah kuyruk buraya kadar değildi. Camiinin tuvaletinin önünde bizde geldik ve frene bastık durduk.

Bu arada sağ yanımda kaldırımda mavi bir motorun insanların arasında ilerlemeye çalıştığını zik zak yapmaya çalıştığı gözüme ilişti.

Ama kafamdakiler yüzünden unuttum. Oraya takılmadım.

Taa ki biz yeşil ışık yanıp ilerlerken tam yayalar için çizginin olduğu yerde aynı motor paaaaat diye kaldırımdan yola inip bizim de frene basarak durmamıza neden oluncaya kadar.

Bu motorlu o andan Adalhan kavşağına kadar gerçekten de ilerleyebilmek adına otomobillerin önünden zik zak yaparak ilerlemeyi çok güzel (!) başarmıştı.

42.DYH.6. plakalı mavi motorun arkasından bir süre baktım.

Bu vatandaş soğuktan korunmak için başını bile sadece gözleri görünecek şekilde korumuştu. Yani garipti ve kim bilir o kuru ayazda nereden gelip nereye gidiyordu?

Böyle düşündüğümüz zaman üzülüyorduk.

Peki o fütursuzca yayaların arsından, otomobillerin önünden gidişi gözümüzün önüne geldiği zaman ne yapıyorduk.

Sövüyorduk.

Hatta beddua ediyorduk.

………….

İşte bu İhsaniye kavşağında ATİKER okulunun yanından ilerlerken olacak yaaaaa sağ taraftan Barbaros İlkokulunun bulunduğu bir yerden de kırmızı renkli eski model 42.BK.89. plakalı aracın direksiyonunda ki beyaz sakallı amcam soluna hiç bakmadan bodozlama yola giriyordu.

Önümüzde tavşan gibi zıplayan motorluya mı bakayım?

Yoksa bu sadece burnunu okunda ilerlemek isteyen hacı amcaya mı?

Allah beterinden saklasın sağlı sollu üzerimize geliyor diyerek daha temkinli ilerlemek için kendi iç dünyamızda el freni çekerek yolumuza devam ettik.

Adalhan kavşağında motorlu sola dönüp gitti ama bu kez o kırmızı otomobil sağ şeritten sol şeride direksiyonu kırıvermişti.

Direksiyonda hacı amca içinde üç bayan.

Bu araca korna yapmaya bile utandım.

Hacı amcamın acil işi vardır bırakalım gitsin dedik.

Ama kazın ayağı hiç de böyle değildi.

Bizim hacı amca uyanık mı uyanık hızlı mı hızlı idi.

Kule kavşağına gelirken önünde iki aracı görünce en sola geçti ve durdu. Bu şerit malum Kule yönüne dönecek araçlar için.

Bize yeşil ışık yandı hacı amcam tam gaz bu kez sağ şeride geçerek topukluyordu.

Kunduracılar alt geçidine yaklaşırken de risk vardır.

Sağa yani BÜSAN yönüne gidecekler soldan giderken sağa geçerler, sağ şerittekiler ise soldan köprünün altına girerler.

Bu bizim klasik yapımızdır.

Peki bizim hacı amca burada ne yaptı?

Vallahi de billahide viraja girerken sol şeritten giden arkası açık beyaz aracın bu kez sağından geçerek gençlere taş çıkartıyordu!

…………..

Demek ki direksiyon böylesine riskli bir işti.

Oysa aynı hacı amcayı camiye girerken böyle hızlı görebileceğimi asla tasavvur dahi edemiyordum.  

…………..

Dedik ya bugün trafik yazmayacaktım.

Ama yazımızın başlığı bizim yine bu satırları yazmamıza yazarken de olayları bir kez daha yaşarak sinirlenmemize neden oluyordu.

İnsanlarımız trafiğin bile kul hakkına gireceğini, ceza ile asla adam olamayacağımızı, kaza gelmeden de maddi hasarlı kazalardan dahi ders alamayacağımızı bize bir kez daha yaşayarak gösteriyordu.

…………..

Hatırlarsanız hafta içerisinde “Polisten dost olur mu?” başlığı ile bir yazı yazmıştık.

İşte Sade vatandaş rumuzlu abimiz bakın bize şehir ile bütünleşen ve Konyalıların hala gönüllerinde yaşayan polis müdürlerimizi hatırlatıyordu.

Abdullan Yağmur, Ramazan Gülten, Abdulkadir Uysal, Tahir Şenyılmaz, Galip Kahya, Recep Baş…

……….

İsimlerini unuttuğumuz dostlarımız ve istihbaratta görev yaptıkları için isimlerini yazamadığımız aile dostlarımız.

…………………

Hafta içinde birde Konyalının değişimi ile ilgili küçük bir analiz yapmıştık.

Bakın artık Bartın’a da yerleşmiş olsa her gün bizi oralardan çok yakından takip ettiğini hatta bazı gerçeklere duyarsız kaldığımız için bize kızan Sami İyioldu abimizde o gün şöyle diyordu; 

“Eski Konya olsaydı. Ben 300 yıllık memleketimi bırakıp yaban ellere gelmezdim. Hiç pişmanlığım yok. Bulunduğum yer 30-35 sene öncesinin Konya’sı. O nedenle de çok hoşumuza gitti huzurlu bir şehir. Tek üzüntümüz akraba ve dostlardan ayrı kalmak. Rabbim herkese huzur versin.”

……………

Yarın görüşebilmek ümidi ile hoş çakalın.

 

GÜNÜN OKAKLI SÖZÜ

Elde edilen hikmeti sözler, balın peteğine taşınan çiçek özleri gibidirler Yüzlerce olsalar da süzüle süzüle ikiye inerler Bunlar, çekilen cefa ve yapılan iyiliğin unutulmamasıdır.

 

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Cafe ve nargile salgınında bu eğlence yerlerinde kendimizi kaybedip kimliğimize yakışmayan konuşmalar yapmadığımız zaman ADAM oluruz. 

ETİKETLER:

Uğur ÖZTEKE

Uğur ÖZTEKE

Yazarın Diğer Yazıları